Haftanın konusu: kefaret oruçları neden en az 10 gün tutulmalı, bu yazımızda bu konuyu ele alacağız inşallah, umarız sizin için hayrlı ve aydınlatıcı bir yazı olur. Bilgilerin tekrarı niyetine yazımıza temel bilgilerle başlayacağız, sonrada sorumuzun cevabına geçeceğiz.
Kefaret nedir? Diyet ödemektir.
Diyet nedir? Maddi ve manevi kimi zarara uğrattıysanız bunun tazminatıdır.
Biz bu hayatta diyetmi ödüyoruz? Evet, diyet ödüyoruz.
Diyet ödediğimiz Kur'an-ı Kerimde yazılımı? Bazı şeyleri Kur'an-ı Kerim doğrudan anlatır, bazı şeyleride dolaylı yoldan. Örneğin; yeryüzünde insan ve cin dışında başka bir canlı varmı, uzaylılar mesela? Yok. Bunu nereden biliyoruz; Kur'an-ı Kerimden. Kur'an-ı Kerim bunu söylüyormu; doğrudan değil, ama dolaylı yoldan söylüyor. Dolaylı yoldan nasıl söylüyor; bizlere mahşer günü kimlerin (cin ve insan) hesaba çekileceğini söylüyor, oradanda o varlıklar dışında birilerinin olmadığını çıkarıyoruz. Uzaylı veya başkası Allahtan bağımsız var olamayacağına göre, demek Ayetin andığı varlıklar dışında bir varlık. "Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden, size ayetlerimi anlatan ve bu gününüzle karşılaşacağınız konusunda sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?" (En-am Süresi; 130).
Değerli arkadaşlar, her zaman hazır cevap peşinde olmamalısınız, verilen bilgilerden bazen siz kendinizde o cevabı çıkarmasını bilmelisiniz. Gelelim diyet ödemekle ilgili konuya; diyet ödediğimiz doğrudan Kur'an-ı Kerimde geçiyormu; doğrudan geçmiyor, dolaylı yoldan ama geçiyor. Nasıl geçiyor; "Başınıza gelen herhangi bir musibet ellerinizle işlediklerinizden ötürüdür" (Şura Süresi; 30). "(Onlara) İki misli uğrattığınız bir musibet size isabet edince mi: 'Bu nereden' dediniz? De ki: 'O, sizin kendinizdendir.' Şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir" (Al-i İmran Süresi; 165). "Eğer (hükümden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak, günahlarının bir kısmını onların başına belâ etmek ister" (Maide Süresi; 49). "Onlar kendilerine hatırlatılanı unutunca, biz de kötülükten alıkoymaya çalışanları kurtardık. Zulmedenleri yoldan çıkmaları sebebiyle, şiddetli bir azapla yakaladık" (Araf Süresi; 165). Bu Ayetlerden ve buna benzer daha nice Ayetlerden biz şunu net çıkarıyoruz, o da başımıza gelenlerin kendi elimizle işlediklerimizden ötürü geldiğini. Başka ne çıkarıyoruz; yaptığımız amellerin karşılığı ahiret hayatını beklemediği, bu hayatta da bizden çıktığını çıkarıyoruz. Sonuç; bu hayatta bizlere yanlışlarımızın bedeli ödetiliyor. Yanlışlarımızın bedeli maddi ve manevi bizden tanzim edilmesinede ne diyoruz; diyet ödemek diyoruz. Diyet ödemek bu hayatta varmışmı o zaman; evet, varmış. Bu cevabada biz hemenmi vardık; hayır, bir kaç soru sora sora vardık. Sorular sora sora, analiz ede ede diyet ödeme konusunu Ayetlerden çıkardık.
Başkaları neden bu çıkarımları yapamıyor? Bu sorunun cevabıda basit; diyanet ve ilahiyat, cemaat ve tarikat ortamlarında yetişenler soruların cevaplarını kendileri aramaz, cevaplar kendilerine verilir. Bunlar bir bilgiye kendileri ulaşmaz, o bilgileri eski alimlerden veya hadislerden veya bağlı oldukları hoca veya şıhlardan alırlar. Bir bilginin kaynağı kendileri olmadığı, bilgiler sürekli kendilerine servis edildiği içinde bu insanlar bir bilgi nasıl araştırılır bir Kitaptan nasıl çıkarılır bunun sistematiğini bilmezler. Kendi başlarına çözüm bulma veya kendi başlarına Ayetlerden anlam çıkarmayı hiç yapmadıkları içinde bunun gibi en basit çıkarımları yapamazlar. Kısacası, bunlar ezberci, hazırcı, itaatçı ve biatçı oldukları için kendilerine öğretilenin dışına asla çıkmazlar ve inanmazlar. O yüzden, biz onları kendi hallerine bırakıp kendi halimize bakıyoruz. Bizimde yapmamız gereken bol soru sormak ve Ayetlerden sizin için daha nice bilgileri açığa çıkarmak ve analiz etmek var.
Biz o zaman bu hayatta işlediğimiz günahların diyetini ödüyoruz, öylemi? Aynen.Üzerimizde belirli günah yükleri var, bunların bir kısmı bir önceki hayattan gelen yükler, bir kısmıda bu hayatta işlediğimiz günahların yükü. Bunlar üzerimize borç olarak yazıldı ve günah işledikçede yazılmaya devam ediliyor. Bir önceki hayattan gelen yükler bu hayatta bizden çıkıyor, bu hayatta işlediğimiz günahlar ise bazen bu hayatta bizden çıkabilir bazende değil ve ahiret hayatına sarkar, bu tamamıyla Allahın merhametine bağlı. Eğer Rabbimiz ahiret hayatına yük taşımanızı istemezse veya yanlışınızdan dönmenizi isterse o zaman o günahınızla ilgili sizi yeryüzünde yüzleştirebilir. "İnsanların bizzat kendilerinin işledikleri yüzünden, karada ve denizde çürüme ve bozulma başladı. Allah, belki (yanlışlarından) geri dönerler diye yaptıklarının bazı sonuçlarını onlara tattıracaktır" (Rum Süresi; 41). Eğer ama sizi ahiret hayatında cezalandırmak istiyorsa, o zaman bu dünyada size dokunmaz, o borçla ahiret hayatına intikal etmenize izin verir.
O diyeti bu dünyada nasıl ödüyoruz? O borcu nasıl edindiysek, kimi maddi ve manevi zarara uğrattıysak aynı zarara bizde uğratılarak o zarar bizden tahsil ediliyor. Hangi yaşta hangi yaş ve cinsiyetteki birine bir yanlış yaptıysanız, siz veya çocuklarınız, torunlarınız mağdur edilenin yaşına geldiğinde kader bir icra memuru gibi kapanıza dayanıyor ve aynı acıyı sizede yaşatarak o borcu sizden tahsil ediyor. "Bir kötülüğün karşılığı, onun denginde bir kötülüktür" (Şura Süresi; 40). Dikkat ettiyseniz sadece sizden çıkar demiyoruz, çocuklar ve torunlarınızdan da çıkar diyoruz, çünkü kıssas gerçekleşebilmesi için o kıssas cinsiyet ve yaşa kadar denginde birisine inmesi gerekiyor. "Kötülük yapanların cezaları, yaptıkları kötülüğün aynısıyladır" (Yunus Süresi; 27).
Bu kıssas olayından ötürümü Allah 4 nesli bir araya getirip günahlarını ortak kılmış? Aynen. Aile kavramı Allah nezdinde sadece kendi ailenizi değil, ailenizin 4 nesilini içeriyor. Eğer bizler 4 nesil olarak değilde birey veya aile olarak, herkes kendisinden veya ailesinden sorumlu vari yeryüzüne indirilseydik, o zaman en basiti Allahın kıssas kuralı işlevsiz olurdu. "Ey inananlar, öldürülenler hakkında size kısas farz edilmiştir: Hüre karşılık hür, kula karşılık kul, kadına karşılık kadın" (Bakara Süresi; 178). Bu Ayette birşey dikkatinizi çektimi; siz bir kadını öldürdüğünüzde kıssas size inmiyor çünkü kadın değilsiniz, kıssas sizin ailenizdeki bir kadına iniyor. Eğer kendi ailenizde kadın olmasaydı, örneğin kız çocukları yok ve annede vefat etti, bu durumda ne olurdu? Kıssas hayat bulamazdı. O yüzden, kıssaslar hayat bulabilmesi ve tabiiki yük bir nesile değilde daha büyük kitleye dağtılabilmesi için bizler 4 nesil olarak bir araya getirilmişiz. Örneğin; birisi 12 yaşındaki bir kız çocuğuna bir kötülük yaptığında bunun günahı o kişiye yüklenir ama kıssası değil, çünkü o kişi kız değil ve 12 yaşında değil. Bu durumda kader o ailede o kıssası hak eden 12 yaşındaki kız çocuğunu çocuk ve torunlar arasında bulur ve ondan kıssası alır. Buradan da anlayınızki, bu kıssasların bizden çıkması için bizler yeryüzüne birey veya aile olarak değil, daha büyük bir oluşumun (4 nesil) parçası olarak indirilmişiz.
O kız çocuğa haksızlık değilmi? Allah kullarına hiç zulüm edermi; elbette etmez. "Size bu azap, yaptığınız günahların karşılığıdır. Hiç şüphesiz Allah kullara zulmedici değildir" (Al-i İmran Süresi; 182). Bu kız çocuğun üzerinde zaten o günah yükü var, bir önceki hayatta o günahı zaten işlemiş ve o günahı kendisi bu hayata taşımış. O yüzden Rabbimiz ben kimseye zulüm etmem, başına ne geliyorsa kendi elinle işlediğinden ötürü geliyor der. "Bu sizin kendi ellerinizle işlediklerinizin karşılığıdır. Yoksa şüphesiz Allah kullara zulmedici değildir" (Enfal Süresi; 51). Bu kız çocuğun tek şansızlığı atalarının o günahı aktif etmiş olması. Ataları o günahla karşılaştığında o günahı işlemeselerdi, o zaman bir önceki hayattan getirdiği o günahta aktif olmayacak, o çocuk o olayı yaşamayacaktı.
Konuyu anlamanız için biraz açalım; Allahu Teala bir önceki hayatta işlediğimiz tüm günahlardan bizi sorumlu tutmak yerine, benzer günahları işleyenleri 4 neslin içine atıp o yükü aramızda dağıtmaya karar vermiş. Örneğin; her birimiz bir önceki hayatta bin farklı günah işlediğini varsayalım, Allahu Teala bu günahları bu hayatta her birimizden çıkarmak yerine, bir önceki hayatta o günahların aynısını işleyen 15 kişiyi (4 nesil) alıp bunların arasında paylaştırmaya karar vermiş. Bu paylaşımı yaparkende bir önceki hayatta o günahları aktif olarak işlemiş olanlarla o günaha pasif olarak iştirak edenleri bir araya getirmiş. Amaç, suçu fiilen işleyeni o günahla yeniden yüzleştirmek, pasif iştirak edenleride o günahın kıssasıyla yüzleştirip bir suça sessiz kalmanın ne acılara sebep olduğunu tattırmak. Örneğin; bu hayatta birilerimiz o günahın kendisiyle karşılaşıyor, bunlar o günahı bir önceki hayatta da işleyenler, o ailenin içinde birileride o günahın kıssasıyla karşılaşıyorlar, bunlarda bir önceki hayatta o günaha tanıklık edip dur demeyen, destekleyen kişiler. Kim bir önceki hayatta o günahı işlediyse onlar o günahla bu dünyada imtihan ediliyor, o günaha dur demeyenlerde bu hayatta onun kıssasına maruz kalıyorlar. Fark; birisi zulmeden duruma düşüyor ve günah yükleniyor, diğeri ise mağdur durumda tutuluyor ve günah yakıyor.
Özetlersek; bir önceki hayatta benzer günah işleyenler 15 kişilik bir gurup halinde bir amel havuzun içine atılıyor ve o havuzun içinde suçlu ve suçluya dur demeyenler olarak iki guruba ayrıştırılıyor. Suçlular bu hayatta o günahlarla tekrar yüzleştiriliyor. Eğer bu sefer o günahı işlemezlerse, o zaman imtihanı geçiyorlar ve o kıssas dur demeyenler üzerinden kalkıyor. O günahı bir önceki hayattan kendileri getirdikleri için bu hayatta o günahı kaldırma sorumluluğuda onlara yükleniyor. Buradanda anlayınızki ana yük bir önceki hayatta o günahı işleyene yüklenmiş. Eğer ama imtihanı geçemezse o zaman günah omuzuna, kıssasta dur demeyenlere yazılıyor. İçi pislik dolu bir balonu bir havuzun içinde patlattığınızda nasıl orada yaşam sürdüren balıklar için yaşam mücadelesi zorlaşıyorsa, bir ata bir günahı patlattığında da o havuzda yaşam sürdüren diğer bireyler bundan etkileniyor ve yaşamları zorlaşıyor. O ortak havuz kirletildikçede o kir oradaki canlıların bedenlerine ve ruhlarına yansımaya başlıyor. Örneğin; bu insanların yüzüne baktığınızda nur göremezsiniz, gözlerinden simalarından çok karanlık bir aura alırsınız. Buradan da onların nasıl bir atasal yük, yani kirli bir havuzdan geldiklerini siz çıkarın.
Biz o zaman bir önceki hayatta işlediğimiz günahların kıssasıyla doğrudan yüzleşmiyoruz, o günah bir ata tarafından yeryüzünde aktif edilmiş olması gerekiyor? Aynen. Bir önceki hayattan getirdiğiniz yük sizde aktif olabilmesi için bir atanız onu aktif etmiş olması gerekiyor, aksi takdirde bir önceki hayatın günahları sizden çıkmıyor. O yüzdende üzerimizdeki yüklere atasal yük demenin bir bahisi yok. Biz bir önceki hayattan o yükü getiriyoruz, fakat atalarımız o yükle imtihan edildiğinde imtihanı geçemediği, o ortak sorumlulukta üzerlerine düşeni yapmadıkları için ceza bizede hak oluyor. Bu haksızlık değilmi hocam derseniz; bunu bir önceki hayatta siz düşünecektiniz, o günahı işlerken ve ikincisi; bir önceki hayattan getirdiğiniz tüm günahlarlamı imtihan edilmek isterdiniz, yoksa 4 nesile dağıtılmasınımı tercih ederdiniz. Ortak günahların bir guruba dağıtılması tabiiki daha mantıklı dediğiniz zamanda, ya bu kişileri bu borçlar ve imtihan konusunda bilinçlendireceksiniz, hepimiz aynı gemideyiz hepimiz ortak bir borçtan sorumlu kılınmışız, sizin yaptıklarınız bizdekileri aktif edecek, bizim yaptıklarımızda bizden doğan 4 nesili etkileyecek, hepimiz bu bilinçle hayatımızı yaşayalım diyeceksiniz, ya da şuanki gibi herkes kendi başına bir hayat, bir cehalet ve olup bitenlerden habersiz kendi hayatına odaklı bir yaşam sürdürecek, karar sizde.
Değerli dostlar, ilahi düzen çok basit ve anlaşılır düzenlenmiş; bir sınavı geçemediğiniz zaman ne yapılıyor? Sınavı tekrarlamaya zorlanıyorsunuz. İlahi düzende buna göre kurgulanmış, bir önceki hayatta geçemediğiniz sınavlar bu hayatta yeniden karşınıza çıkarılıyor ve bu sefer kader sizden doğru kararları vermenizi bekliyor. Vermediğiniz zamanda cehennem size, neslinizede o günahın kıssası hak oluyor.
Kaç nesilde çıkıyor bu kıssaslar? Bu kıssasların alınma süreci 100 yıl. 100 yıl içinde bir atanın açtığı kıssaslar kapanması gerek. 4 nesilde de bu 100 yıl yapar.
Bazıları 7 nesil yükten bahsediyor hocam? Arkadaşlar, bir çok insan bir çok şey anlatabilir, siz kişinin verdiği bilgilerin derinliğine bakın, oradan kişinin bilgileri sağdan soldan toplamamı yoksa kendisine ait ve gerçektende ilim sahibimi bunu anlarsınız. Neden 4 nesilde çıkar; çünkü bunu Allahu Teala 10 emirde kendisi söylemiş; Eski Ahit:"Kendine yukarıda gökyüzünde, aşağıda yeryüzünde ya da yer altındaki sularda yaşayan herhangi bir canlıya benzer put yapmayacaksın. 5Putların önünde eğilmeyecek, onlara tapmayacaksın. Çünkü ben, Tanrın RAB, kıskanç bir Tanrıyım. Ben babasının işlediği suçun hesabını çocuklarından, üçüncü, dördüncü kuşaklardan sorarım. 6Ama beni seven, buyruklarıma uyan binlerce kuşağa sevgi gösteririm. (10 Emir Levhası 2.ci Emir- Eski Ahit). Allahu Teala neden 7 değilde 4 nesil söylemiş bunun sebebide çok basit; kıssaslar caydırıcılık vasfı içerdiği ve kişiyi tövbeye itmesi için indirilmiş. Kişi sebep olduğu hasarı görsün ve yanlışından dönsün diye indirilmiş. Bunun gerçekleşebilmesi içinde birinci ile yedinci nesil aynı anda yaşaması gerekiyor. Bu da mümkünmü; değil. Biz yeryüzünde yedinci neslimizi görmüyoruz, ömrümüz o kadar uzun değil. Dolayısıyla bu yedi nesil olayını çöpe atabilirsiniz. Örneğin; birinci nesil ile dördüncü nesil arasında ortalama 80-100 yıl fark var, bu da demek oluyorki birinci nesil dördüncü nesilde sebep olduklarını görecek ömre sahip. Amaçta o zaten, madem o günahla karşılaştığında nefsine ve şeytanına hakim olamayıp işledi, en azından o günahın çocuk ve torunlarında ne tür bir hasara sebep olduğunu görsün ve tövbe etsin.
O zaman biz üç defamı aynı günahla yüzleşiyoruz? Aynen. Buradanda Allahın merhametini siz çıkarın. Tövbe etmeniz için toplam üç defa aynı sorunla karşılaştırılıyorsunuz. Birincisinde bir önceki hayatta yüzleşiyorsunuz. Orada sınavı geçmediğinizde, aynı olayla bu hayatta yeniden yüzleştiriliyorsunuz. Yine başarısız olduğunuzda, bu sefer çocuk ve torunlarınız üzerinden o acıyla yüzleştiriliyorsunuz. İlk hayatta bir olayla karşılaşıyorsunuz ve o olayda imtihanı geçemiyorsunuz ve bir günah yükünü yükleniyorsunuz. Bu hayatta Allahu Teala size ikinci bir şans daha veriyor, hatanızın telafisi için sizi yine aynı durumun içine sokuyor. Bu seferde imtihanı geçemediğiniz zaman, ceza size hak oluyor. Fakat o ceza doğrudan cehennem ateşi olmuyor, yine Allahın merhameti devreye giriyor ve o acı ilk önce yeryüzünde size tattırılıyor, çocuğunuz veya torununuza bir musibet inerek. Allah istiyorki kişi yanlışını görsün, sebep olduğu hasarı görsün ve tövbe etsin. Yanlışlarımızla yüzleştirilmemizin bir nedenide bu, belki yanlışımızın açtığı hasarı görür, tövbe eder ve yanlışımızdan döneriz diye."Biz hangi kente (ülkeye) bir peygamber gönderdikse, ora halkını, yalvarıp yakarsınlar diye, darlık ve sıkıntıya uğratmışızdır" (Araf Süresi; 94). Amaç insanları yanlışlarından döndürmek, onları Allaha yöneltmek. "Belki dönüş yaparlar diye de onları güzellikler ve kötülükler ile sınadık" (Araf Süresi; 168). Bizim yaşadığımız sıkıntı mağdur ettiğimiz kişiye nasıl faydalı oluyor? Bağırsaklar hakkında ne demiştik; bağırsaklar cehennemi temsil ediyor demiştik. Bağırsakların görevi ne? Bağırsaklar yediğimiz ürünleri parçalıyor, sonrası karaçiğere gönderiyor, karaçiğerde o parçaları dönüştürüyor ve ihtiyaç duyulan yerlere rızık olarak gönderiyor. Allahu Teala iç dünyamızda kurduğu bu düzeni dış dünyamız içinde geçerli kılmış. Yediğiniz her haltı kader alıyor ve size denginde bir sıkıntı indiriyor. Siz o sıkıntıda acı, üzüntü, keder vs birşeyleri açığa çıkardıkçada kader onları alıyor, bunları dönüştürüyor (karaçiğer misali), sonrada bunları mağdur ettiğiniz kişilere rızık olarak indiriyor. Yani, siz bir yerde bir acı çektiğinizde bilinki bir yerde de birine mutluluk iniyor.
O zaman bir sıkıntı ve acı yaşadığımızda Rabbim bize acı çektirme demek yerine bize ve mağdur ettiğimize acı çektirme dememiz daha doğru olur? Aynen. Biz acı yaşadığımızda bir yerde birisi mutlu oluyor, biz mutlu olduğumuzda da birisi bir yerde acı çekiyor. Hayatlar böylesine birbirine düğümlenmiş. Dolayısıyla biz kendimiz için mutluluk isterken, kaderimizin diğer ucundaki kişi içinde mutluluk istemeliyiz.
Bu hep böylemi? Hayır. İyilik yaparsanız, o iyiliğin karşılığı Allahtan gelir. Kötülükte ise siz kendinizden. "Sana ne iyilik gelirse Allah'tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir" (Nisa Süresi; 79). Örneğin; birisine kötülük yaparsanız, ona uğrattığınız acı karşılığı siz acı yaşarsınız, o da mutluluk. Bazen kişi mutluluğu kendi işlemiş olduğu güzel bir amelden ötürü yaşar, bazende başkasının kendisine yaptığı bir kötülükten ötürü yaşar. Birisinde size inen iyilik Allahtan gelir, ödül olarak, birisinde de size inen iyilik size yapılan yanlışın karşılığı olarak iner. Kişi kötülükten arındıkçada rızkı tamamıyla gökten inmeye başlar. İlk insan hz Adem ve Hava anamız günahla kendilerini kirletinceye kadar gökte Allah tarafından rızıklandırılmaları gibi. Tertemiz olursanız birilerinin acısı üzerinden değil doğrudan gökten rızıklandırılırsınız. Bunun en güzel örneği hz Meryem. "Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: 'Meryem, bu sana nereden geldi?' deyince, 'Bu, Allah katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir' dedi" (Al-i İmran Süresi; 37).
Hocam ama hz Meryem çok sıkıntı çekti, üzerinde yük yoksa neden sıkıntılı bir hayat geçirdi? Kaderi iyi okumayı bilmelisiniz arkadaşlar, yoksa analizlerinizde sürekli yanılgılara uğrarsınız. Bu tür seçilmiş insanların hayatını inceleyenler, seçilmeden önceki hayatlarını seçildikten sonraki hayatları ile bir tutuyorlar, bu da yanlış. Neden yanlış; seçilmeden öncesi bu insanlar kendi rızıkları için yaşadılar, seçildikten sonra ise Allah için yaşadılar. Kişi kendisi için yaşadığı zamanda kendi yüküyle karşı karşıya kalır, başkası için yaşadığı zamanda o kişinin yüküyle yüzleşir. Bu insanlar kendileri için hayatı yaşarken kendi omuzlarındaki yükü yaşadılar, Allah için yaşamaya başladıklarında ise İslamın yüküyle bu hayatta yüzleştiler. Örneğin; bu seçkin insanların hayatını incelerseniz, seçilmeden öncesi bunlar genelde o yörede herkes tarafından sevilen insanlardı, seçildikten sonra ama düşmanlığa maruz kaldılar. Bu konuda peygamberimiz güzel bir örnek, peygamber olmadan öncesi herkes tarafından Mekke'de çok seviliyordu, hatta kendisine "Muhammedül-emin" denilirdi. Sonrası ama çoğunluk ona düşman kesildi, çünkü peygamberimizin temsil ettiği kurumla (İslam) onların bir derdi vardı. Daha öncesi kendisine düşmanlık edilmediği, peygamberlik geldikten sonra edildiği içinde kendisine yapılan kötülüklerin kendi günah yüküyle ilgili değil, temsil ettiği makamın yüküyle ilgili olduğunu çıkarmalısınız. Bu tür seçilmiş insanlar yaşadıkları sıkıntıları kendi günahlarından ötürü değil, temsil ettikleri kurumun (islam) getirdiği yükten ötürü yaşadıklarını bilmelisiniz.
Not: kişiler ne zamana kadar birey olarak yaşadı, ne zamandan sonra bir makamın temsiliyetini üstlendi, örneğin kaymakam veya vali veya başbakan, bu dönüm noktaları kader açısından önemli. Bu kişilerin kaderini okurken ne zamana kadar kendi adlarına yaşadılar, ne zamandan sonra başkası adına yaşadılar, o dönüm noktasını iyi tespit edip ona göre analizlerinizi yapmalısınız. Neden; çünkü o ana kadar yaşadıkları kendi günahlarına, o andan itibaren yaşadıkları ise zaptettikleri makamın ağırlığına işaret eder. Ha', birisinin kendisini bir makam laik görüp o yönde beşeri çaba göstermesi ile birilerinin kendisini seçmesi arasında da kader açısından çok fark var. Beşeri makamları elbette manevi makamlarla eş tutmamak gerekiyor. Örneğin; bu Ayet gelinceye kadar hz meryem kendi kaderini yaşıyordu. "Hani melekler: 'Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün kıldı,' demişti" (Al-i İmran Süresi; 42).Bu Ayet geldikten sonrada makamın kaderini yaşamaya başladı. Hangi makam; "Hani melekler şöyle söylemişlerdi:"Ey Meryem! Allah seni kendi katından, adı Meryem oğlu İsa Mesih olacak bir 'Kelime' ile müjdelemektedir. O dünyada da, ahirette de üstün şerefe sahip ve Allah'a yakın kimselerden olacaktır" (Al-i İmran Süresi; 45). Hz İsa'yı dünya'ya getirmek. Konu, konuları açıyor, yazımızı fazla uzatmadan biz ana konumuzla devam edelim inşallah;
Biz yanlışlarımızın bedelini ahiret hayatında ödemiyormuyuz? Bu hayatta işlediğimiz yanlışların bedelini ahiret hayatında ödüyoruz, bu doğru, fakat üzerimizdeki amel yükü sadece bu hayatla sınırlı değil, bir önceki hayatımızın yüküde omuzlarımızda, işte o hayatın bedelinide kader bizden bu hayatta çıkarıyor. Ne demiştik bu iki hayat hakkında; birinci hayatın yanlışlarını bu dünyada, bu dünyada yaptığımız yanlışların bedelinide bir sonraki hayatta ödüyoruz. Bu hayat bir önceki hayatın karşılığı olduğu için, bu hayatta çektiklerimizin müsebbibi genelde bir önceki hayatta işlediğimiz günahlar.
Genelde dediniz hocam, istisna durumlardamı var? Evet var, örneğin cennetlikseniz bu dünyada işlediğiniz bazı günahların yükünü Rabbim bu hayatta çıkarmanıza müsaade edebilir. Ahiret hayatına yük taşımamanız için bu hayatta o yükü yakmanıza müsaade edebilir. Bazende Rabbimiz bir yanlışınızın cezasını size hemen kesebilir, bunuda sizi o günahtan caydırmak için yapabilir. Bunlar ama genelde cennetlikler için geçerli cehennemlikler için değil.
Cennet ve cehennemlikler baştan belirlenmişmi? Evet, belirlenmiş. "Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık" (Araf Süresi; 179). "Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah bunlarla onlara dünyada azab etmeği ve canlarının kâfir olarak çıkmasını diliyor" (Tevbe Süresi; 85). Hani merak ediyorsunuz rothschild ve rockfeller gibi durumlarını, işte bunların durumunuda bu Ayet çok güzel açıklıyor. Cehennemliklere o rahat yaşantılarıda azaplarını artırmak için onlara veriliyor.
Madem belli, ilk hayatımızdan sonra neden doğrudan cennet veya cehenneme gitmiyoruz? Arafta kalanlar için gitmiyoruz. Bir önceki hayat ile Rabbimiz iki kutubu belirliyor, iyi ve kötü olanı, bu hayattada Rabbimiz arafta kalanlara bu ikisi arasında bir seçim yapmaya zorluyor. İyi ve kötüler olmasaydı araftakiler için iyi ve kötü arasında seçim yapma olanağıda olmazdı. Dolayısıyla biz iyilerin tekrar yeryüzüne inişin sebebi kendimizden ziyade araftakiler için. Zaten adil'de olmazdı. Eğer bir önceki hayatta imtihanı biz 90 puanla geçtiysek, bizi tekrar bir sınava tutmak adil olmazdı. Sınav, sınavı geçemeyenler için tekrarlanır, burada da durum bundan ibaret. Biz iyiler bu hayatta sınava tabi tutanlardan ziyade, sınav ortamını hazırlayan yardımcılar gibiyiz. Kampüsün bir köşesine biz bir çadır kuruyoruz, bir ucunada kötüler, arafta olanlarda bu ikisi arasında bir seçim yapmaya zorlanıyor. Ümit edilirki belki bu sefer daha doğru olanı seçerler, belkide bizde bu sefer onları kendi tarafımıza çekmekte daha başarılı oluruz. İmtihan dediğimiz olayda bu, iyi ve kötü arasında seçim yapmak. Allah iyi' yi kötüden ayırmadan bu ölüm ve yaşam döngüsünü sonlandırmak istememiş. "Allah inananları diğerleri ile karışık durumda bırakacak değil. İyiyi kötüden ayıracaktır" (Al-i İmran Süresi; 179).
Arafta olanlardan olup olmadığımızı nasıl anlarız hocam? Bir önceki yazımızda araftakilerin tanımını yapmıştık, ne demiştik araftakiler hakkında; bunlar kötülükle arasına sınır koymayanlar demiştik. Örneğin mahşer gününde cennetlikler ile cehennemlikler arasında bir perde olacak, çünkü yeryüzünde de cennetlikler cehennemlikler ile aralarına perde koyuyordu. Mahşer günü ise araftakiler ikisinide apaçık görecek, çünkü yeryüzünde de kendileri ile bu ikisi arasına perde koymuyor, ikisi arasına dalıp çıkıyorlardı. Örneğin; Allah gayrimüslimleri dost edinmeyin der, bunlar ama dost eder. Allahu Teala dünya süsüne kanmayın der, bunlar ama dünya süsün peşinde koşmakta bahis görmez. Bunların amellerine baktığınızda her iki tarafın vasfını görürsünüz. Hem başörtü ve namaz gibi İslami amelleri görürsünüz, hem faiz yemek, zulmetmek, yalan söylemek, kandırmak, aldatmak, içki içmek, kumar oynamak gibi kafirlerin amellerini görürsünüz. Bu insanlar iyilik ve kötülük arasında dolaşıp durur. Bunlar bir önceki hayattada bu iki kutup arasında böylesine dolaşıp durdu. Allahu Teala da iyi' yi kötüden tamamen ayırmak istediği için bunların imtihanı bu hayattada devam ediyor. Değerli dostlar, cennetlikler ve cehennemlikler bir çok Ayette geçer, araftakiler ise bir süreyle anılır, Araf Süresi. Buradanda bu hayatın merkezinde onların olduğunu çıkarabilirsiniz.
Yaşadığımız bir sıkıntı kendi günahımızmı, bir önceki hayattanmı geliyor; farkı nereden anlarız? Cehennem kişinin günahlarını yakar, bunu yaparkende kişiye acı çektirir ve bunu şuuru açıkken yapar. O yüzden tam bir bilinç eşliğinde fiziki acı çekiyorsanız, o zaman buna günahın yakma tanımı diyebiliriz. Örneğin çocuklarda acı çekebilir, ama orada tam bir bilinç yok, daha çok bilinçaltında yaşananlar var. Bilinçaltıda bir önceki hayata işaret eder. Özetlersek; ortada bilinç ve fiziki acı varsa, o zaman bu hayatta işlediğiniz günahtan ötürü sıkıntı yaşıyorsunuz, yaşadığınız sıkıntı fiziki acı içermiyor ve /veya ortada bir bilinç yoksa o zaman bir önceki hayattan geldiğini varsayabilirsiniz. Örneğin; ilişkide veya meslek hayatında yaşadığınız sorunlar fiziki acı içermez, dolayısıyla bunları bir önceki hayattan geldiğini varsayabilirsiniz.
Hangi dönemde size sıkıntılar indi bu da önemli, örneğin eğer henüz amel defterleri açılmadan veya açılalı bir kaç yıl olur olmaz sıkıntılar size indiyse, o zaman bunların bu hayatla olmadığı aşikar. Ortada henüz günah yokki size ceza insin. Bu durumda bu sıkıntıların kaynağını bir önceki hayatta aramalısınız. Sıkıntılarınız ama yaşlılık döneminde size indiyse, bu sefer bu hayattaki amellerinize bakmada yarar var. Böyle bir durumda sıkıntılarınız amel defterinizin ağırlığından kaynaklı olabilir. Kaldıki bu dünyada işlediğiniz günahları zaten biliyorsunuz, eğer kendinizle yüzleşmeye hazırsanız yaşadığınız sıkıntılar bu hayattanmı, bir önceki hayattanmı kaynaklanıyor bunu siz kendinizde çok rahat tespit edebilirsiniz.
Sorular geldikçe konuları biraz daha detaylandırmak zorunda kaldık, bu da tabiiki yazımızı biraz uzattı, o yüzden yazımızı farklı bölümlere ayırmaya karar verdik, bir kaç gün bu bölümü tekrar ve tekrar okuyun inşallah, içinize sininceye kadar, sonrası bir sonraki bölüme geçeriz. Bizi takip etmeye devam edin, devamı gelecek..... -17.01.2025