hz hızır kim?- bölüm 1: giriş
Haftanın Konusu: hz Hızır ile hz Musa'nın yolculuğu. Bu haftaki yazımızda bu iki büyük kişinin yolculuğunu analiz edeceğiz, sizler için olayların perde arkasına ışık tutmaya çalışacağız. Yolculuğun sonunda hz Hızır olayların arkasındaki hikmeti anlatıyor, fakat o hikmetlerin altında da hikmetler var. Hz Musa'nın söylemlerinden yaşanılan olayların sıralamasına kadar bu olaylar hz Hızır'ın izahından ötesi mesajlar içeriyor, bizde bu yazımızda hz Hızır'ın izahatların ötesine gidip neden Kur'an-ı Kerim bu konuya yer verdi, Rabbimiz bu hadise ile bizlere ne mesajı vermek istiyor, tüm bunları sizlere aktarmaya çalışacağız. Bu bilgiler ilk defa insanlığa anlatılıyor, ilk defa hz Hızır'ın kimliği deşifre edilecek, o dikkatle okursanız seviniriz. Umarız sizin için hayrlı ve aydınlatıcı bir yazı olur. Bu arada, Rabbimiz düne kadar hz Hızır'ın kimliğini gizli tutarken neden şimdi kimliğini ifşa ediyor; çünkü ahir zamandayız ve yeryüzündeki tüm gizemler ifşa olması gerek. İnsanlık yeryüzünde son bulmadan yeryüzünde gizem adı altında saklı tüm bilgiler insanlığa ifşa olması gerek ve ikincisi; Mehdilik çağına girdik, o yüzdende artık hz Hızır'a ihtiyaç kalmadı. Geçmişte peygamberler yeryüzünde dolaşıyorken başka bir diyarda hz Hızır başka bir görevi icra edebiliyordu, çünkü o peygamberler belirli bir yöreye inmişti, onların tüm canlıları kapsayan bir görevi yoktu. Hz Mehdi ise tüm canlılara ineceği için, ondan habersiz başka bir elçinin yeryüzünde dolaşması ondan habersiz işler yapması söz konusu olamaz. Dolayısıyla hz Mehdinin çıkışıyla hz Hızır'ın bin yıllardır süre gelen görevi bi'nevi tamamlandı. Hz Hızır'ın ifşasıylada hz Mehdinin çıkışına bir adım daha yaklaştığımızı anlayınız. Hz Hızır'ın bu zamana kadar gizli tutulmasının üçüncü nedeni ise onun çok özel bir kişi olması. Onu koruma adına kimliği gizli tutulması gerekiyordu. Onun kim olduğunu öğrendiğiniz zaman zaten sizde bunu çok iyi anlayacaksınız. Kimliğini öğrenince hatta çok şaşıracaksınız.
Değerli dostlar; İslam dini Allahı ve Ruhu'l Kudüs'ü, ismi üzerine kutsal ruh, sadece bu ikisini kutsar, İslam alemi (insanlar) ise beşerleri kutsuyor. Gerek peygamberler gerek şıhlar gerek evliyalar gerek mürşitler, insan alemi dini içerik taşıyan herkesi kutsallaştırmış, Rabbimize ve Ruhu'l Kudüs'e mahsus ayrıcalığı onlarada yapıştırmış. Bilginiz olsun biz bunu yapmayacağız, çünkü bu Allaha şirk. Biz hz Musa veya hz Hızır hakkında sizlere bilgi aktarırken onların doğrularıyla yanlışlarıyla birer kul olduğunu unutmayacağız, bunuda size hatırlatacağız. Örneğin; "İşte sabretmeye tahammül gösteremediğin hâdiselerin iç yüzü bundan ibarettir" (Kehf Süresi; 82). Burada hz Hızır, Musa as'ı sabırsız olmakla damgalıyor. Örneğin; "Kararlaştırdıkları yeri farkına varmadan geçip bir müddet gittikten sonra..." (Kehf Süresi; 62). Burada da yollarını şaştıkları anlatılıyor. Yani; bu Ayetler bizlere kusursuz gördüğünüz bir peygamberin yanlışlarını ve defolarını anlatıyor. Örneğin; peygamberimiz sav nezdinizde çok kutsal, fakat bu onu görmediğiniz ve onunla yaşamadığınız için böyle. Eğer peygamberimiz sav'ı evinizde bir hafta ağırlamış olsaydınız, onunda sizin gibi yediğini içtiğini, tuvalate çıktığını, yorulduğunu, çarşıya pazara indiğini, beşeri ihtiyaçları olduğunu görseydiniz bilinki ona affettiğiniz o kutsiyette yok olur giderdi. "Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de muhakkak yemek yiyor çarşılarda dolaşıyorlardı" (Furkan Süresi; 20). Bu kutsiyetin kaybolması doğrumu; doğrudan ziyade, doğal olanı bu. Neden; çünkü kalp ve akıl sadece yemeyen içmeyen doğmayan ve doğurmayan kusursuz varlıkları kutsamaya yönelik programlanmış. Nitekim peygamberimiz sav'a biat eden ve onu kutsayan kadınlar, onunla evlendikten sonra ona sürekli yanlış yapmış. Biz tabiiki burada kimseye yanlış yapmayacağız, fakat kişiler hakkında analizimizi yaparkende o kişilerin nihayetinde bir beşer olduğunu bilincimizin bir kenarında tutacağız.
Örneğin; yazımızda hz Hızır'ın yaşadığı yerden size bahsedeceğiz, bunu size anlatırken hz Hızır'ın da bir insan olduğunu unutmayacağız. Onunda bir yaşam alanı olması gerektiği, kendisine huzur veren bir çevrenin içinde yaşaması gerektiğini bileceğiz. İnsanlar hz Hızır'dan bahsederken sadece görevinden bahsediyor, görevi tamamladıktan sonra nereye gidiyor nerede yaşıyor, onu bu hale ne soktu, onun bu hale gelmesi onda ne tür sıkıntılar doğurdu, kimse olayın perde arkasını irdelemiyor. Neden; çünkü onu kutsuyorlar. Kişi kutsadığı kişiyi sorguya çekmez, çekmeyi ağır bir günah büyük bir şirk olarak görür. Biz tabiiki sorgulayacağız, çünkü bizim için sorgulanmayacak tek makam Allah ve Ruhu'l Kudüs. Dolayısıyla, hz Hızır nasıl olayların perde arkasına (ledün ilmi) ışık tuttuysa, sıra bizde, şimdi biz onun perde arkasına ışık tutacağız. Haddimizi aşmadan olayların fazla derinine girmeden göreviyle ilgili yanlış bilinenleri düzelteceğiz, hayatının hiçte kolay olmadığını, hatta dramatik olduğunu anlatacağız, velhassıl hakkında bazı bilgileri sizlere vereceğiz inşallah. Ne kadar ilginç, yüzbinlerce okurumuzdan sadece 9 okurumuz kaldı. Bu derin bilgilere, tarih boyunca insanların merak ettiği bu bilgilere ilk ulaşmak demek bu 9 kişiye nasipmiş. O yüzden her biriniz benim için çok değerli bilginize. -08.02.2024
Bu yolculuğu bizlere Kehf Süresinin 60-82 Ayetleri anlatıyor. Yazımızda bu Ayetlerin analizini yapacağımız için bu Ayetleri lütfen tekrar ve tekrar okuyunuz. Önümüzde bir kaç gün sadece bu Ayetlerle yetineceğiz bilginize. Allahın Ayetleri belirli olayları belirli konuşmaları bizlere aktarıyorsa bilinki kelime ve harfine kadar çok ince mesajlar içeriyor. O yüzden, olayların akışı beyninizde canlanıncaya kadar tekrar ve tekrar okuyunuz.
60. Bir vakit Mûsâ genç yardımcısına: “İki denizin birleştiği noktaya varıncaya kadar hiç durmadan gidecek, gerekirse aradığımı buluncaya kadar senelerce yürüyeceğim” demişti
61. Birlikte yürüyüp iki denizin birleştiği noktaya varınca balıklarını unuttular. O vakit balık sıyrılmış, denizde bir yol tutup gözden kaybolmuştu
62. Kararlaştırdıkları yeri farkına varmadan geçip bir müddet gittikten sonra Mûsâ genç yardımcısına: “Şu kahvaltımızı getir de yiyelim artık! Gerçekten bu yolculuğumuz yüzünden hayli yorgun düştük” dedi
63. Genç: “Şu işe bak! O kayanın yanında mola verdiğimiz sırada doğrusu ben balığın canlanıp suya atladığını sana söylemeyi unutmuşum. Onu sana hatırlatmamı bana unutturan da şeytandan başkası değildir. Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gittiydi” dedi
64. Mûsâ: “İşte aradığımız zâten buydu!” dedi. Hemen geldikleri izleri takip ederek gerisin geri döndüler
65. Kayanın yanına vardıklarında, seçkin kullarımızdan kendisine tarafımızdan bir rahmet verdiğimiz ve nezdimizden husûsî bir ilim (ledün) öğrettiğimiz bir kul buldular
66. Mûsâ ona: “Allah’ın sana öğrettiği bu hayırlı ilim ve hikmetten bana da öğretmen için seninle birlikte gelebilir miyim?” diye sordu
67. Hızır şöyle cevap verdi: “İyi de, sen benimle beraber bulunmaya asla katlanamazsın!”
68. “Hem içyüzünü tam olarak kavrayamadığın şeylere nasıl sabredebilirsin ki?!”
69. Mûsâ: “İnşallah benim sabırlı olduğumu göreceksin, sana hiçbir konuda karşı gelmeyeceğim” dedi
70. Hızır ise: “Eğer benimle geleceksen, o halde yapacağım şeyler hakkında, ben sana gerekli açıklamada bulununcaya kadar, bana hiçbir şey sormayacaksın!” dedi
71. Böylece birlikte yola koyuldular. Nihâyet gidip bir gemiye bindiler. Hızır bu gemiyi deliverdi. Mûsâ dayanamayıp: “İçindeki yolcuları suda boğmak için mi onu deldin? Gerçekten çok tehlikeli bir iş yaptın!” dedi
72. Hızır: “Sana, «Benimle beraber bulunmaya asla katlanamazsın!» uyarısında bulunmamış mıydım?” dedi
73. Mûsâ da: “Ne olur, unuttuğum bir şeyden dolayı beni sorguya çekme ve seninle arkadaşlığımda bana güçlük çıkarma!” diye özür diledi
74. Tekrar yola koyuldular. Nihâyet bir erkek çocuğa rastladılar. Hızır bu çocuğu hemen öldürüverdi. Mûsâ dayanamayıp: “Öldürdüğü bir cana karşı kısâsen olmaksızın masum ve günahsız bir cana kıydın, öyle mi? Gerçekten sen, çok fenâ bir iş yaptın!” dedi
75. Hızır: “Sana, «Benimle beraber bulunmaya asla sabredemezsin!» uyarısında bulunmamış mıydım?” diye çıkıştı
76. Mûsâ: “Bunu da affet! Eğer bundan sonra sana bir şey daha soracak olursam artık benimle arkadaşlık yapma! Çünkü senden bir daha özür dileyecek hâlim kalmadı” dedi
77. Tekrar yola devam ettiler. Nihâyet bir kasabaya varıp halkından yiyecek bir şeyler istediler. Fakat hiç kimse onları ağırlamaya yanaşmadı. Derken orada yıkılmağa yüz tutmuş bir duvar gördüler; Hızır hemen duvarı düzeltiverdi. Mûsâ yine dayanamayıp: “Dileseydin, elbet buna karşılık bir ücret alırdın” dedi
78. Hızır şöyle dedi: “İşte böylece birbirimizden ayrılma noktasına gelmiş olduk. Şimdi sana bir türlü sabredemediğin o hâdiselerin iç yüzünü haber vereceğim:”
79. “Önce gemiden başlayalım. O, geçimlerini denizden sağlayan bir takım yoksul kimselere aitti. Ben ona kasten bir miktar hasar vermek istedim. Çünkü güzergâhları üzerinde her sağlam gemiyi zorla gaspeden zâlim bir kral vardı.”
80. “Öldürdüğüm çocuğa gelince, onun ana-babası mü’min insanlardı. Fakat o çocuğun ileride onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk.”
81. “Böylece Rablerinin kendilerine, onun yerine daha temiz, daha hayırlı, onlara karşı daha merhametli ve daha itaatkâr bir çocuk vermesini istedik.”
82. “Doğrulttuğum duvar ise o şehirdeki iki yetim çocuğa aitti. Altında da o çocuklara ait gömülü bir hazine bulunuyordu. Babaları da sâlih bir kişiydi. Böylece Rabbin o iki çocuğun olgunluk çağına ulaşıp kendilerine ait o hazineyi çıkarmalarını istedi. Bunların her biri Rabbinden birer rahmet tezahürüdür; yoksa bunları kendiliğimden yapmış değilim. İşte sabretmeye tahammül gösteremediğin hâdiselerin iç yüzü bundan ibarettir.”