• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

sağdakiler, soldakiler ve araftakiler- suriyeli kardeşlerimiz üzerinden bir okuma


Değerli dostlar; yazılarımızda biz sizlere yaşadıklarınızı anlamayı ve çözmeyi öğretiyoruz, yani kaderi okumayı öğretmeye çalışıyoruz, bu konuyuda kader üzerinden okumaya çalışacağız ve herzamanki gibi bunu Kur'an-ı Kerim rehberliğinde yapacağız, umarız sizin için hayrlı ve aydınlatıcı bir yazı olur.

Suriyeli kardeşlerimiz geri dönmeye başladı, biz Türkler (evsahibi) açısından bu ne anlama geliyor? Kısa ve öz; üzerimizdeki koruma şemsiyesi, bereket ve hayr yapma imkanın ortadan kalktığı anlamına geliyor. Bunu açalım; bizler üzerimizde günah yükleri taşıyoruz, bu günahlarda bizde belirli sorunlara sebep olacak, neden olacak, çünkü İslam dini kıssas kuralına göre çalışıyor, iyiliğin karşılığı 10x iyilik, kötülüğün karşılığı ise sadece denginde bir kötülük. "Bir kötülüğün karşılığı, aynı şekilde bir kötülüktür" (Şura Süresi;40). Örneğin; siz bir çocuğa bir kötülük yaptığınızda kötülüğün karşılığını siz görmüyorsunuz çünkü siz çocuk değilsiniz, sizin çocuğunuz veya torununuz o yaşa geldiğinde o, o kötülüğe o maruz kalıyor. Buna kıssasa kıssas diyoruz. Atalarımız hayatları boyunca her yaşta ve her yaştaki bir kişiye bir kötülük yaptığı içinde biz her yaşımızda bir sıkıntıyla karşılaşacağımızı varsaymalıyız. Çözümü yokmu? Olmazmı, Rabbimiz bizi hiç korumasız bırakırmı; elbette bırakmaz. Nedir o zaman bu koruma yöntemleri; birincisi ibadetlerimiz. İnanılanın aksine ibadetlerimiz ahiret hayatı için değil, yeryüzü hayatımız için farz kılınmış. Yeryüzüne doğar doğmaz bir atasal yükle karşılaşacağız ve bunların hayatımızı allak bullak etmemesi içinde belirli ibadetler bize farz kılınmış; namaz, zekat, oruç, sadaka, kurban kesmek vs. Sadece bu kadarmı; elbette değil, kefaretler üzerindende o hesapları kapatma imkanı bizi sunulmuş. Namaz ve sadaka gibi ibadetlerimiz yaşayacağımız olayların etkisini azaltırken, kefaret gibi bir ibadet o günahı doğrudan ortadan kaldırıyor, dolayısıyla yaşayacağımız musibetler ve olumsuz olaylar tümüyle ortadan kalkıyor.

Bazılarınız merak ediyor, yeryüzünde cennet vari bir yaşam mümkünmü diye; evet, mümkün. Biz üzerimizdeki günah yükünü, kendi günahlarımız ve atasal günahlar bunları ortadan kaldırabilirsek ve ilk insan prototipinin (hz Adem) temizliğine erişebilirsek, evet, o zaman cennetvari bir yaşantıya bu dünyada kavuşabiliriz, çöldeki yahudilere nasıl gökten rızık indiyse bizede iner, İdris as nasıl canlı canlı cennete çekildiyse bizde çekilebiliriz. Kural basit; ne kadar arınırsanırsanı o kadar cennetvari bir hayata, kavgadan gürültüden hastalıklardan uzak bir hayata erişiyorsunuz, ne kadar günahlarla kirletildiyseniz o kadar hayatınız kaosa dönüşüyor.

Tüm bu bilgilerden, ibadetlerden ve kefaretten uzak, omuzlarındaki atasal yüklerden habersiz, ilim ve bilgiden yoksun insanların haline ne olacak? Rabbim cahil kullarınıda çaresiz bırakacak değil herhalde, onlarada bir çözüm yolu sunmuş; o kişi hangi yaşta bir musibete maruz kalacaksa, yani o yaşta üzerindeki hangi günah aktif olup ona bir sıkıntı yaşatacaksa Allahu Teala o yaşta o konuyla ilgili bir sevap ortamını o kişinin karşısına çıkarıyor. Örneğin; hayvanlara zulümle ilgili bir günah yükü üzerinde varsa, kader karşınıza sürekli kedi ve köpekleri karşınıza çıkarır. İsterki onlara iyilik yaparak üzerindeki hayvanlara zulümle ilgili günah yükünden kurtulsun. Hangi günahlar sizde ağırlıklıysa, o günahtan mağdur birisini kader karşınıza çıkarır ve ona iyilik yapmanızı, bu sayede kendi üzerinizdeki yükten kurtulmanızı bekler. Siz hiçbirşeye inanmasanız, hiçbirşey bilmeseniz dahi, kader üzerinizdeki yüklerden kurtulmanız için birilerini ayağınıza getirir. 

Örneğin; Suriyeli kardeşlerimiz. Kadersel olarak suriyeli kardeşlerimiz neyi temsil ediyor; zulme maruz kalmak, vatan toprakları kaybetmek, sürgün edilmek, sürgünde her türlü aşağılanmaya maruz kalmak. Kader hakkında ne demiştik; üzerinizde ne tür günah yükü varsa, o acıları siz yaşamamanız için o acılara maruz kalan insanlarla yüzleştirilirsiniz. Neden yüzleştirilirsiniz? Allah istiyorki onlara iyilik yapıp kendi üzerinizdeki yükten kurtulun. Buradan çıkarılması gereken derslerden birisi, insan ne yapıyorsa kendisine yapar. Hayr ve sadakaları o hayrı yaptığı kişinin hayatını kurtaramayabilir, kendi hayatını ama kurtarır, kendisininde o duruma düşmesine engel olur. Örneğin; neden kader bizleri 4 milyon mülteci ile yüzleştirdi? Demek bizlerin kaderinde de vatan toprağını kaybetmek, sürgün edilmek yazılıydı. Sizin anlamanız gereken, kader sizi hangi tarz hayr ve sevaplarla yüzleştiriyorsa, sizin üzerinizde o konuyla ilgili bir günah yükü var. Allahu Tealada o kadar merhametliki, üzerimizdeki o günahtan kurtulmak için o günahtan bizi arındıracak kişiyi bizzat kapımıza kadar getiriyor. Bu döngüyede geçmiştekiler hızır demiş. Hani bazıları diyor ya, ben neden atalarımın günahını çekecekmişim, bu haksızlık değilmi diyor ya, o cahil ve bilgisizler dahi ilahi düzende korunuyor, üzerlerindeki günah yüklerine inanıp inanmamalarına bakmaksızın, üzerlerinde hangi günahlar varsa o günahtan arınmaları için o günahtan mağdur birisini ayağına kadar getiriyor. Örneğin; birisi göğüs hastalıkları uzmanı olduysa ve kader o kişiyi sürekli akçiğer ile meşkul kılıyorsa, bilinki o kişinin üzerinde akçiğer ile ilgili çok yük var, kaderde istiyorki o kişi akçiğer sorunu yaşayan insanlarla ilgilensin ve kendisi onların durumuna düşmesin. Bu insanlar bunu biliyormu, mesleğini icrat ederken veya muhtaç birisiyle karşılaştıklarından bunun altında kendileriyle ilgili bir hikmet olduğunu biliyorlarmı; bilmiyorlar, bunlar hayattan habersiz hayatı yaşıyorlar.

Bu insanları o zaman bilmedikleri bir konu hakkında hesaba çekmek ne kadar doğru? Allahu Teala insanı yarattığında iyi ve kötü olanı insana ilham ediyor. "Güneşe ve kuşluk vaktindeki aydınlığına, güneşi takip ettiğinde aya, onu açığa çıkarttığında gündüze, onu örttüğünde geceye, gökyüzüne ve onu bina edene, yere ve onu yapıp döşeyene, nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir" (Şems Süresi; 1-10). İnsanoğlu yaratılırken iyilik ve kötülük kendisine yüklenmiş. Bilinçaltı dediğimiz, çocukların içgüdüsel davranış biçimleri dediğimiz olay var ya, bunun gibi iyi ve kötü olanda insana yüklenmiş. Eğitim seviyesi ve kültüre bakmaksızın iyi bir davranışı herkes iyi olarak algılıyor, kötü davranışıda kötü olarak, bunun sebebide iyilik ve kötülüğün bize yüklenmesinden. Uzun lafın kısası, ilahi düzenin nasıl işlediğini bilmek zorunda değilsiniz, atalardan size günahların seriyat edip etmediğine inanmak zorunda da değilsiniz, ama birşeyin zorundasınız ve bundan sorumlusunuz, o da; iyilik.
Kader karşınıza hangi olayı çıkarırsa çıkarsın, o olayın iyi tarafında olmak zorundasınız. İyiliği bana kimse öğretmedi, ben bilmiyordum deme şansınızda yok, çünkü iyilik ve kötülük algısı yaratılıştan herkese yüklenmiş. Kısacası; ne işi yaparsanız yapın, o işi iyi yapmak zorundasınız. Kiminle karşılaşırsanız karşılaşın o kişiye iyi davranmak zorundasınız.
O iyiliği yaptığınız anda zaten o iyiliğiniz üzerinizdeki bir günaha kefaret oluyor. Siz atasal günahlardan habersiz olsanız dahi kader sizi çaresiz bırakmıyor, karşınıza o günahlarla ilgili sürekli hayr yapma fırsatlarını ayağınıza getiriyor. Siz bunu değerlendirdikçede üzerinizdeki yüklerden kurtuluyorsunuz.

Ya insanlar bunu beceremiyor, yapamıyorsa? Kader insanları üç bölüğe ayırmış; "Yer şiddetle sarsıldığında, dağlar paramparça olup, etrafa saçılan toz haline geldiğinde ve sizler de üç sınıfa ayrıldığınızda" (Vakıa Süresi; 4-7). Bunlardan birisi sağdakiler (iyi insanlar- iyilikte inançlarıyla yaşantıları örtüşen insanlar), diğeri soldakiler (kötü insanlar- kötülükte inançları ve yaşantıları örtüşen insanlar) ve üçüncüsüde araftakiler (ne iyilikte ne kötülükte inançlarıyla yaşantıları örtüşmediği insanlar). Kader ilminize, makamınıza, statünüze bakmaz, yaşantınızda sizi bir sahneden (olaylar) diğerine sürükler sonrası içinizde hisler ve düşünceler doğmasına izin verir, sonrada o düşüncelerden ve hislerden hangisini benimseyeceksiniz, hangisinin altına imza atıp ona göre hareket edeceksiniz buna bakar, buna görede geleceğinizi belirler. İmtihan dediğimiz olayda bu, içimizde doğan duygu ve düşüncelerin hangisini benimseyip hareket edeceğiz. "O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır" (Mülk Süresi; 2).

Buradaki püf noktayı anladınızmı; Allahu Teala sizi yeryüzündeki ilim seviyenizle, makamınız veya yaşantınızla imtihan etmiyor, gökte size ilham ettiği iyilikle imtihan ediyor. Yaratılışta size ilham edilen iyiliği yeryüzünde ne kadar muhafaza edebildiniz ve açığa çıkarabildiniz kader sizi bununla imtihan ediyor. Çağ, ilim, kültür bakmaksızın herkesin ortak noktası neyse, o da içgüdüsel ilham, herkes bununla imtihan ediliyor. Eğer imtihanınız gökte belirlenen kriter üzerine değilde, yeryüzünde belirlenen kriterler üzerine olsaydı, her çağın her kültürün kriteri ayrı olduğu için yeryüzü imtihanında haksızlıklar ortaya çıkardı. Böyle birşeyin olmaması içinde Allah bizi en temel içgüdüsel dürtü üzerinden imtihan ediyor, o da iyilik. İçimizde doğan o iyilik dürtüsünü benimseyen ve bunu yeryüzünde açığa çıkaranlarda işte bunlar sağdakiler oluyor. İyilik dürtüsünü değilde, içinde doğan kötülük dürtüsüne sahiplenen bunlarda kaybeden, soldakiler oluyor. Birde arafta olanlar var, bu tayfa kalpleri ve nefisler iyilik ve kötülükte eşgüdümlü hareket etmeyenler. Örneğin; bunlar sabah akşam iyilikten bahseder, ama nefsi tercihe geldiğinde sürekli olayların yanlış tarafında yer alır. Dolayısıyla bunlarda kaybeden sınıfına giriyor. 


O zaman gelelim sorumuza, suriyeli kardeşlerimizin bu topraklardan ayrılması biz Türkler için neyi ifade ediyor? Bu soruyu bu üç gurup üzerinden değerlendirelim; sağdakiler, ne mutlu o sağdakilere. "Sağdakiler, ne mutlu o sağdakilere" (Vakıa Süresi; 8). Sağdakiler Suriyeli kardeşlerimizi büyük bir sevap kaynağı bildi ve sevap anlamında Suriyeli kardeşlerimizin etinden sütünden faydalandı. Ensar- Muhacir bilinciyle hareket ettiler ve Allahı hoşnut eden büyük bir misafirperverlik sergilediler. Bunlar kendileri ihtiyaç sahibi olsa dahi Suriyeli kardeşlerimize verilenlerden rahatsızlık duymadılar. "Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir" (Haşr Süresi; 9). İşte kazananlar, yakın gelecekte savaş dahil o zorlu süreçte kurtuluşa erecek olan bunlar. "İyiliğin karşılığı, iyilikten başka bir şey olabilir mi?" (Rahman Süresi; 60).

Gelelim soldakilere, o bahtsız soldakilere. "Soldakiler, ne bahtsızdırlar onlar!" (Vakıa Süresi; 9). Bunlar Suriyelilere birşey vermeyin, vermezseniz belki çeker giderler diyenler. "Onlar (Medinelilere), “Allah Resûlü’nün yanında bulunanlara (muhacirlere) bir şey vermeyin ki dağılıp gitsinler” diyenlerdir. Hâlbuki göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır. Fakat münafıklar (bunu) anlamazlar" (Münafikun Süresi; 7). Bunlara Allahın size verdiği rızıkları paylaşın denildiğinde, bunlar Allahınız doyursun diyenler. "Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarfediniz, denildiğinde, kâfirler müminlere dediler ki: Allah'ın dilediği takdirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız? Siz gerçekten apaçık bir sapıklık içindesiniz" (Yasin Süresi; 47). İşte bu zümrenin Suriyeli kardeşlerimizden hiçbir nasibi olmadı. Kutsal Kitabımız bu zümreyi 1500 yıl öncesinden ne güzelde anlatmış değilmi, Ayetleri okuduğunuzda sanki günümüzü anlatıyor gibi. İşte bu yüzden kutsal Kitabımız evrensel, her çağ için geçerli diyoruz. Hangi çağda yaşarsanız yaşayın, okuduğunuzda sanki sizin çağınıza hitap ediyormuş izlenimi alırsınız. İginç nokta tabiiki aradan 1500 yıl geçmesine rağmen kötülüğün hiç değişmemiş olması. O dönemin kötüleri ne tür tavır benimsedilerse günümüz kötüleride aynı tavırı benimsiyor. Bu tutumlarıylada kaybeden Suriyeli kardeşlerimizmi oldu; hayır, tam aksi kazanan onlar oldu, en basiti ülkelerine tekrar kavuştular. Burada kaybedenler bir defacık bile güler yüz veya tatlı dil gösteremeyen o kalbi katı, nefsi kötüleşmişler oldu. Bu salaklar zümresi bu tutumlarıyla üzerlerinde ne tür günahları aktif ettiler bundanda habersizler. Bundan sonra bunların hayatı en ağır işkencelere, tacavüzlere, idamlara kalmakla, vatansız evsiz damsız mülksüz çadırkentlerde ve açıkta yaşamak, dilenmeye mahkum olmakla geçecek. Kendilerine sığınan insanlar neye maruz kaldıysa onlarda o olaylarla yüzleşecek. İnanmıyormusunuz; araftakilere geldiğimizde onların yaşadıklarını iyi okuyun, onları affetmeyen Allah bu soldakilerimi affedecek, cezasız bırakacak, elbette bırakmayacak, çok daha kötüsünü onlara yaşatacak.

Şunu asla unutmayın, kader hangi konuda birisini sizinle temasa geçiriyorsa bilinki o kişiyi o duruma sokan günah sizde de var. Böyle bir durumda kişiye yardım ederseniz kendinize etmiş olursunuz, o yardımınız üzerinizdeki günaha kefaret sayılır. Eğer yardım etmezseniz, o zaman kaybeden sizden yardım eden olmaz, siz olursunuz, üzerinizdeki o konuyla ilgili günah aktif olur ve kader sizi o kişinin durumuna düşürür. O yüzden Allah el açıp isteyeni geri çevirme, azarlama der; "El açıp isteyeni de sakın azarlama" (Duha Süresi; 10).

Not: Üzerimizdeki bir günahın bizde aktif olma vakti geldiğinde Allah o günahla ilgili bir hayr ortamını ayağımıza getiriyor, bundan yararlandığınız kadarda o günahın aktif oluş zamanı erteleniyor, sizi etkileyecek şiddetide azalıyor. Allahın merhametini görüyormusunuz? Atasal günahlardan, üzerinizdeki günahlardan, kaderin nasıl işlediğinden habersiz, ataist müslüman farketmez, herşey ve her konuda zır cahil olsanız dahi, Allahu Teala herkese üzerindeki yükün aktif olma sürecini ertelemek, o yükü hafifletmek için iyilik yapma fırsatını ayağına kadar getiriyor, hemde her günahta, hemde o günah aktif olmadan öncesi. Bu fırsatlar karşınıza çıktığında da siz o kişiye tatlı dil güler yüz gösterecek kadar iyilik yapamıyorsanız, o zaman başınıza felaketler teker teker geldiğinde ağlayıp sızlamayın.

Not: Suriyedeki işkence, tecavüz ve soykırım merkezlerini (hapishaneler) gördünüz değilmi? Suriyeli kardeşlerimiz bundan kaçtı ve bize sığındı. Bunlar öylesine ülkelerini terketmemişti, nasıl ilk Müslümanlar sevdikleri Mekkeyi terk etmek zorunda kaldılarsa, onlarda terketmek zorunda kalmıştı. Ülkemizde bir kısım lanetlenmiş zümrede onları esad'a iade edecek, o işkencelere maruz bırakacaktı. 1945 boraltan köprüsü utancını bu millete yeniden yaşatacaklardı. İyilik nasıl soydan soya devam ediyorsa, kötülükte ediyor. Suriyede bunu baas rejimi yaptı, ülkemizde bunun muadili ise kemalistler. İnsanların işkence edilmesinden rahatsızlık duymayan bu tayfada mutlaka sonunu görecek. Suyriyede nasıl çöktüyse bizde de çökecek. İlginç olanı bunların demokrasi ve özgürlüğü hiç ağızlarından düşürmemeleri, her yere kalp işareti yapmalarına rağmen bu kadar kötü olabilmeleri. Birde tabiki erdoğana diktatör demeleri çok ilginç. Bu bize neyi gösteriyor; en basiti diktatörlüğün bunların kaderine yazıldığını gösteriyor. Birşeyi sürekli ağzınıza alırsanız, demek o konuda üzerinizde kadersel bir yük var. O yük sizde nasıl ve ne kadar açığa çıkacak, işte bunuda günlük amelleriniz belirliyor.

Örneğin; bunların üzerinde diktatörlükle ilgili bir yük var, yani bunlar bir gün gerçek bir diktatörle yüzleşecekler, örneğin hz Mehdi, kimbilir belki onun çıkma vaktide gelmiştir, o yükten kurtulmaları içinde Allah bunların ayağına bir diktatörden kaçan bir topluluğu getirdi. Neden; çünkü İslam dini kıssas kuralına göre çalışır, diktatörlükle ilgili bir yükten kurtulmak istiyorsanız, diktatörden kaçanlara iyilik yapmak zorundasınız. Bu zümreye diktatörlük günahı nasıl bulaştı; çok basit, ülkemizde her 20 yılda bir askeri darbe oldu, darbelerde diktatörlük bir rejim ortaya çıkardı, bu zümrede bu darbeleri sürekli destekledi. Şimdi; bunlar o topluluğa iyilik yapmış olsalardı, diktatörlükle ilgli yükten kurtulurlardı, onlar ama iyilik yapmadı, tam aksi kötülük ve düşmanlık sergilediler. Bu durumda kader bunların üzerindeki diktatörlükle ilgili yükü affedermi; affetmez, o yükün en ağır şekilde açığa çıkmasını sağlar. Şunu net anlayın, esad rejimi döneminde kim biz bunları geri göndereceğiz dediyse, bilinki o hapishanelerde işlenen tüm kötülükler bunların kaderine yazıldı ve aktif hale geldi ve bunlar mutlaka o kötülüklerle karşılaşacaklar. Değerli dostlar; bu ırkçı, faşist, kemalist, dinsiz imansız tayfayı ele alsak bir kaç ciltlik yazı çıkar, o yüzden iyilikten nasibini almamış ve yakında üzerlerine büyük felaketlerin çökeceği bu lanetlenmiş zümreye daha fazla zaman harcamayalım. Biz 4-5 yıl öncesi Suriyeli kardeşlerimizle ilgili bir yazı kaleme almıştık ve onlara sahip çıkmanın önemini siz anlatmıştık. Bunu değerlendiren değerlendirdi, değerlendiremeyen ise hapı yuttu, örneğin araftakiler.

Gelelim araftakilere; araftakiler ilginç tipler, bunlar hayrlarını yapar, namaz kılar oruç tutarlar ama günlük hayatlarını o ibadetleri doğrultusunda yaşamazlar. Bunların hayatını incelediğinizde inanç dünyaları ile yeryüzü yaşantılarının örtüşmediğini görürsünüz. İbadetlerini yaparlar ama hayatlarını İslamın emirleri doğrultusunda yaşamazlar. Örneğin; bunlar hayrlarını yapar, namaz ve oruç tutarlar, diğer taraftan ama suriyeliler ülkeyi işgal etti, her biri 5 çocuk doğuruyor gibisine arkalarından sürekli çekiştirir, dedikodusunu yaparlar, üstüne başkalarınıda gaza getirirler, Suriyeli kardeşlerimizin arkasından olumsuz konuşanlarıda susturmazlar. Dolayısıyla bu zümrede Suriyeli kardeşlerimizden nasibini alamadı. Kadersel olarak Suriyeli kardeşlerimiz neyi temsil ediyor demiştik; nelere maruz kaldılarsa onları temsil ediyor. İşkenceler, tecavüzler, yurtsuz, evsiz, mülksüz, aç ve açıkta kalmayı, bombalara ve yıkımlara maruz kalmayı temsil ediyor. Kader sizi bu bireylerle karşılaştırıyorsa o zaman sizde ne var demiştik; sizde de o yükler var demiştik.

Ülkemizde yaşayanların üzerinde de o yük olduğunu nereden anladık; 6 şubat depremlerinden anladık. Bir gecede 11 ilimizde yaşayanlar evsiz, yurtsuz, mülksüz, aç ve açıkta kaldı. Suriyeli kardeşlerimiz nasıl çadırkentlerinde yaşamak zorunda kaldıysa bunlarda kaldı. Kalmak zorundamıydılar; hayır. Kaderlerinde o yıkım vardı, ama o yıkımı yaşamak zorunda değildiler. Allah onların ayağına yıkımdan kaçan insanları göndermişti, eğer yıkımdan kaçanlara sahip çıksalardı, onlar o yıkımla yüzleştirilmeyeceklerdi (kıssas kuralı). Araftakiler ama yinede şanslı, çünkü onlar sadece Suriyeli kardeşlerimizin yurtsuz, mülksüz, aç ve açıkta kalma yüküyle yüzleştiler, işkence ve tecavüzlerle değil. Yani, günlük ibadetleri onları yine bir nebze korumuş. İbadeti olmayanları neler bekliyor acaba buradanda soldakilerin akıbetini siz hayal edin. Suriyeli kardeşlerimizin üzerinde taşıdığı yükün bir kısmı araftakilerden çıktı, çünkü onlar ayağına gelen kısmeti geri tepti, değerini bilemedi. O yükün diğer kısmını, daha ağır olanıda soldakilere inecek. Kim o soldakiler; batı illerimizde kıyı şehirlerimizde yaşayan o şımarık, kendisini üstün ve elit gören bir tayfa var ya işte onlar. Ne zaman inecek; kimbilir belkide çok az kalmıştır. Araftakiler yüzleştiyse, onların yüzleşmesinede az kalmıştır. O kötülüklere topraklarmızdamı maruz kalacaklar; hayır, anadolu o zulümleri kaldıramaz. Anadolu insanlığın ikinci çıkış noktası, Nuh as'ın tufan sonrası yerleştiği topraklar, bu topraklar zulme maruz kalanları ağırlamak için varedilmiş, zulüm edenler için değil. Dolayısıyla zulüm edenleri ve zulümü bu topraklar kendi üstünde barındırmaz. Yapanları kovar. Yani, bu lanetlenmiş tipler bu topraklardan kovulurlar, o kötülükleride göç ettikleri yerlerde yaşarlar.

Konu, konuları açıyor, bu kadarlık bizce yeter, umarız konuyla ilgili gereken bilgi ve ilhamı almışsınızdır. Lütfen iyilikten vazgeçmeyin. Eğer hayatta iyilik görmek istiyorsanız, o iyiliği ilk önce siz ekmeniz yani başkasına göstermeniz gerekiyor. Hayat kıssas üzerine kurulmuş, bu hayatta ne ekiyorsanız onu biçiyorsunuz. Sizde her yere iyilik ekinki her yerden iyilik göresiniz ve unutmayın; yaşadıklarınız içinizdeki yükün dışa yansımasıdır. Kader kimi ayağınıza getiriyorsa, bilinki o konuda üzerinizde bir yük var. Dolayısıyla hayatı başkaların üzerinden değil, kendi üzerinizden okuyun. Örneğin; o kişi o iyiliğe muhtaç duyduğu için değil, siz o iyiliğe ihtiyaç duyduğunuz için iyiliğinizi yapın. Kaderin ayağınıza getirdiği iyilik yapma, yani üzerinizdeki bir yükten kurtulma fırsatlarını geri tepmeyin, o anları büyük bir nimet olarak görün ve en iyi şekilde değerlendirin. İyilik yaparsanız kendinize yapıyorsunuz, kötülüğüde keza başkasına değil kendinize yapmış oluyorsunuz. Kendinize, ailenize, sevdiklerinize, sizi sevenlere, milletimize, devletimize, dinimize çok iyi bakınız. Allaha emanetsiniz.
-09.12.2024












kelimelerden türemiş hurafeler