• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

biz daha öncesi yeryüzünde yaşadıkmı? bölüm 1: ayetler


25.12.2024- Haftanın Konusu: yeryüzündeki bir önceki hayatımız. Bu yazımızda değerli bir takipçimizin bir önceki hayatımızla ilgili sorularına kısa cevaplar vermeye çalışacağız, umarız sizin için hayrlı ve aydınlatıcı bir yazı olur.

Bu hayat bizlerin yeryüzündeki ikinci hayatı olduğu İslam inancının neresinde var, daha önce yeryüzünde yaşadığımızı nereden biliyoruz? Biz tüm bilgilerimizi Kur'an-ı Kerime dayandırıyoruz, bizim rehberimiz ve bilgi kaynağımız Kur'an-ı Kerim, Kur'an-ı Kerimde bizlere doğrudan ve dolaylı yoldan iki defa yeryüzünde yaşatıldığımızı anlatıyor.

Hangi Ayette anlatıyor? Bu konuda en bilinen, üzerinde de en çok tartışma yürütülen Ayet belkide bu; "Rabbin meleklere "Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti; melekler, "Orada bozgunculuk yapacak, kanlar akıtacak birini mi var edeceksin? Oysa biz Seni överek yüceltiyor ve Seni devamlı takdis ediyoruz" dediler; Allah "Ben şüphesiz sizin bilmediklerinizi bilirim" dedi." (Bakara Süresi; 30).

Bu Ayet bizlere ne anlatıyor? Melekler orada bozgunculuk yapabilir demiyor, bozgunculuk yapacak diyor, yeni yaratılan varlığın kesin bozgunculuk yapacağınıda bunlar nereden biliyordu? Değerli arkadaşlar çok uçuk ve fantastik kurgulara kaymanıza gerek yok, İslam dini basit bir din, dolayısıyla Ayetlere cevap ararken çok basit mantık yürütün. Bu konuda da çok basit ve sade mantık yürüttüğünüzde önünüze sadece iki şık çıkıyor; ya yeni yaratılan bu varlıkla ilgili gelecek meleklere gösterildi ya da yaratılan bu varlık yeni bir varlık değil, daha öncede yaşadı. Gelelim ilk şıkkımıza, meleklere yeni yaratılan bu varlıkla ilgili gelecek gösterilmiş olabilirmi; hayır. Neden; Allahu Teala yeni bir canlı yaratıyor ve bunu yeryüzüne halife kılacağım diyor ve buna gökte çok hürmet ve değer gösteriyor, meleklerinde saygı göstermesini istiyor, hatta onun önünde secde etmelerini istiyor. Bu kadar çok saygı ve hürmet gösterdiği ve gösterilmesini istediği bir varlığın kötülüklerinide Allah çarşaf çarşaf ortaya serip o varlığın saygınlığını yok edermi? Etmez. Bilhassa karşınızda birbirlerinizin ayıp ve kusurlarını araştırmayın diyen bir tanrı varsa, ki var, o zaman etmez. "Birbirinizin kusurunu araştırmayın" (Hucurat Süresi; 12).

O zaman geriye tek bir şık kalıyor, demek yeni yaratılan bu varlık (hz Adem) daha önce yeryüzünde yaşadı, meleklerde demek onun kötülüklerine şahit oldu. Basit mantık yürüterek soruları nasıl cevapladığımızı görüyormusunuz? Ayetin kullandığı sade kelimelere uçuk anlamlar yüklemeden, u
çuk kurgulara kaymadan basit ve bilinen bilgiler üzerinden gidiyor ve sorularımıza cevap arıyoruz.

O dönem cinler yeryüzünde yaşıyordu ve cinler bolca kötülük yapıyordu, benzer görünümde birisinin yaratıldığını gördüklerinde, belki yeni varlığın cinlerin halefi olacağını, o yeni varlığında cinler gibi kötülük işleyeceğini kastettmiş olamazlarmı? Olamazlar, çünkü yeni yaratılan varlığın ateşten değilde topraktan yaratıldığını biliyorlar, yani yeni varlığın cin vari bir varlık olmadığı ortadaydı. Kaldıki b
ir canlının yerine yeni birisi geçebilmesi için eskisi yok edilmesi gerekiyor. Burada da böyle birşey yaşanmadı, hz Adem yaratıldığında cinler hayatta ve yeryüzünde bir yaşam sürdürüyor. Örneğin iblis cinlerdendi ve o dönem meleklerle birlikte gökte yaşıyordu. "Hani biz meleklere: Âdem'e secde edin, demiştik; İblis hariç olmak üzere, onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi; Rabbinin emrinden dışarı çıktı" (Kehf Süresi; 50). Yani bu yeni yaratığın cinler alemi ve boyutu için yaratılmadığını melekler biliyorlardı. O zaman soru şu; melekler iyi zan yapmaya yönelik programlanmış ve normal şartlar altında bunlar o yeni varlığı gördüğünde, şükür Rabbimize, yeryüzünde yaşayanlar çok kötülük yapıyor, demek Rabbimiz buna son verecek bir canlı yarattı demeleri gerekiyordu. Bunu demiyorlar ama, tam aksi yeni yaratılan varlığı ağır suçlarla itham ediyorlar.

Daha henüz uyanmamış, yaşamak için fırsat verilmemiş bir canlıyada melekler, bir bilgi olmadan neden böylesine ağır suçlamalarda bulunsun? Bulunmazlar, ellerinde mutlaka bir bilgi olması gerek, ya geçmişle ilgili bir bilgi ya da gelecekle ilgili. Geleceği bir çok nedenden ötürü elediğimize göre, geriye sadece geçmiş kalıyor, demek melekler bu canlıyla daha önce tanıştı ve hayatına tanıklık etti.

Geçmişteki varlık hz Adem benzeri bir varlık olamazmı, illa hz Adem ve soyumu olmak zorunda? Başka bir varlık olamaz, çünkü melekler hz Adem ve soyunu bu suçları yapmakla itham ediyor. Daha önce yaşayan varlık farklı bir tür olsaydı, o zaman melekler bu yeni varlığa iyi zan yapar, başkasının işlediği kötülükle onu suçlamazlardı.

Hocam meleklere gelecek gösterilmiş olamazmı, yeni yaratılan varlığın kötülük yapacağını levh-i mahfuzdan öğrenmiş olamazlarmı? Bakın arkadaşlar, biz sorulara cevap ararken basit mantık yürütmeye ve basit bilgiler üzerinden çözüm bulmaya çalışıyoruz, çünkü İslam dini basit ve herkesin anlayacağı dil üzerinden indirilmiş. Sorulara cevap vereceğim veya inancınıza ters düşen birşeyi çürüteceğim diye levh-i mahfuz gibi insanın gözünden uzak alemlere
dalıp kendinizi ve sizi dinleyenleri uçuk inançlara sürüklemenin bir anlamı yok. Sizi imtihan etmek için size kulaklar ve gözler verdik diyor Rabbimiz; "Hakikatte biz insanı katışık bir nutfeden yarattık; imtihan edelim diye onu işitir ve görür kıldık" (İnsan Süresi; 2). Buradanda biz anlıyoruzki gözlerimizin ötesinde olan, örneğin gayp alemi bizim için imtihan değil. Bizim imtihan sahamız gözle gördüklerimiz, görmediklerimiz değil.

Dolayısıyla konuları insanlara anlatırken insanın görmediği, göremeyeceği şeyleri örnek vererek anlatmayın. Anlatırsanız ne olur; insan gözü bir teyit noktasıdır, biz birşeye inanmadan gözümüzle bunu teyit etmek isteriz. Siz eğer görülmeyen şeyleri insanlara anlatırsanız, insanların teyit edemeyeceği şeyleri anlatmış oluyorsunuz, buda insanı kandırmaya girer, bunuda kim yapar; şeytanlar. Görünmeyen boyutlar cinlerin şeytanların cirit attığı, yaşadığı yerler, oralarda fazla takılırsanız oralara fazla merak sararsanız mutlaka onlara yem olursunuz. O yüzden, birileri eğer sürekli gözle görülmeyen konulara giriyorsa bilinki onlar şeytana esir düşmüş, sizide esir düşürmek istiyor. Biz niye giriyoruz o zaman; ilim sahibi olanlar bilinmeyenleri açığa çıkarmakla mükellef. Nasıl zamanında belirli kaşifler gezginler bilinmeyenlerin haritasını çıkardı ve sonraki nesiller için daha bilinir kıldıysa, gayp aleminide birileri insanlık için daha anlaşılır kılması gerekiyor. Bu yükte değerli dostlar bizim gibi araştırmacılara düşüyor. Fakat biz dahi bu yolda yürürken belirli kurallara riayet ediyoruz; en basiti Kur'an-ı Kerimin anmadığı konulara girmiyoruz, çünkü girersek ne elde ettiğimiz bilgilerin doğruluğunu teyit etme şansımız oluyor ne de bizi baatıl inançlara karşı koruyacak bir rehber oluyor. Gayp bizim için bir bilinmeyen, dolayısıyla o aleme adım atarken bunu o alemi bilen birinin rehberliğinde yapmak zorundasınız, bu rehberde ya cinler olur ya da kutsal Kitabımız. Biz kutsal Kitabımıza sarılanlardanız.


Yeryüzünde mutlak doğruya sahip tek bir adres var, o da Kur'an-ı Kerim. Ben doğruyu öğrenmek, baatıla karşı korunmak istiyorum diyorsanız, o zaman
tek seçeneğiniz Kur'an-ı Kerime sığınmak ve onun rehberliğinde araştırmalarınızı yürütmek. O yüzden Kur'an-ı Kerimde anılmayan birşeyi araştırmanın anlamı yok, çünkü doğruluğunu teyit edemiyorsunuz. Doğruluğunu teyit edemeyeceğiniz bir konuyada girmenin bir anlamı yok. Eğer gözle görmediğiniz konulara girecekseniz o konuların Kur'an-ı Kerimde anılıp anılmadığına bakın, anılıyorsa araştırmanıza başlayın. Tezlerinizi ve mantığınızıda o Ayetlere dayandırın, Ayetler eşliğinde ilerleyin. Aksi takdirde konulara girmeyin, nasıl çalıştığını anlamadığınız şeyler üzerindende sorulara lütfen cevap vermeyin. Örneğin; siz mekan olarak levh-i mahfuzun nerede olduğunu biliyormusunuz? Bilmiyorsunuz. Meleklerin cennette yaşadığını biliyorsunuz, ama levh-i mahfuzun mekan olarak nerede olduğunu bilmiyorsunuz. Cennet ile levh-i mahfuz arasındaki mesafeyi biliyormusunuz? Bilmiyorsunuz. Melekler mesela arşa çıkamıyor, levh-i mahfuzun bulunduğu mekana çıkıp çıkamadıklarını biliyormusunuz? Bilmiyorsunuz. Velevki çıktılar, o kutsal kitabın içeriğini okuma yetkileri veya kabiliyetleri varmı, bunu biliyormusunuz? Bunuda bilmiyorsunuz. Yani konuyla ilgili hiçbir şey bilmiyorsunuz. O zaman bilmediğiniz ve anlamadığınız şeylerle neden sorulara cevap veriyorsunuz?

Hani basit mantık diyoruz ya, basit mantık ve bilinenle, Kur'an-ı Kerimin bize verdiği o kesin bilgilerle hayatınızdaki sorulara cevap arayın. Biz bununla neyi kastediyoruz size bir örnek verelim; kutsal Kitabımız bizlere levh-i mahfuz'un melekler dahil tüm canlıların kaderini hesapladığını söylüyor. Levh-i Mahfuz hakkında bizim kesin olarak bildiğimiz bilgi bu. Şimdi bu kesin bilgi üzerinden basit bir mantık yürütelim; melekler dahil tüm canlıların geleceğini hesaplayan bir kitaba, melekler veya başka canlı farketmez, bunlardan herhangi birisine bu kitaba erişim izini verilirmi? Akıl var mantık var, verilmez. Neden verilmez, çünkü melek, insan veya cin farketmez kişi kendi geleceğini bilmemesi gerek. Ne yaptık biz şimdi burada, bilinen bir bilgiyle yanlış bilinen birşeyi düzelttik. Bunuda çok basit mantık yürüterek yaptık.

Basit sorular sorarak basit mantık üreterek nasıl sorulara cevap bulduğumuzu görüyormusunuz. İşte bu sadeliği ve belirli bir sistematik içinde hareket etmeyi maalesef insanlarda göremiyoruz. Buna ister muhakeme becerisi ister akıl yürütme kapasitesi deyin, insanlar problemlere nasıl yaklaşacağını bilmiyor, problem nasıl çözülür bunun sistematiğine, formülüne sahip değiller. Rastgele bir yerden giriyorlar, sonrası öyle boyutlara savruluyorlarki, kendilerini ve takipçilerini çok baatıl inançlara sürüklüyorlar.

Biz nasıl yapıyoruz diye soruyorsanız; biz kendimize Allahın Ayetlerini rehber alıyoruz. Örneğin beynimizde veya kalbimizde çıkardığımız her bilgiyi mutlaka kutsal Kitabımıza danışıyor, o bilginin 6666 Ayetin hiçbiriyle tezat duruma düşmemesine özen gösteriyoruz. Ayetlerle doğruluğunu teyit edemediğimiz bilgiler üzerinden de beyin fırtınaları yürütmüyoruz. Düğmeyi baştan yanlış iliklerseniz geriside yanlış olur misali, çıkış noktanız, temel çürükse geriside çürük olur. O yüzden her bilgiyi mutlaka kutsal Kitabımıza danışıyoruz. Neden bunu yapıyoruz, çünkü elimizdeki tek mutlak doğru kutsal kitabımız, Kur'an-ı Kerim. Bir bilgiyi piyasaya yaymadan öncesi başkaları bu özeni bu hassasiyeti gösteriyormu; maalesef hayır. Sahada gördüğümüz durum maalesef içler acısı. İnsanlar Allahın Ayetlerine yorum getirirken cevapları Ayetlerin içinde değil, kendi ideolojik dünyalarında arıyor. Herkesin idelojik inancı farklı olduğu içinde herkes farklı bir meal ve tefsir ortaya çıkarıyor.

Hani merak ediyorsunuz, ortada bir Ayet ama onca farklı meal var, bu nasıl mümkün diye soruyorsunuz, işte nedeni bu, herkes o Ayetin anlamını kutsal Kitabımızda değil kendi ideolojik dünyasında arıyor, herkesin ideolojisi diğerinden farklı olduğu içinde herkes o Ayeti farklı yorumluyor. Siz kendi inanç dünyanıza göre Ayetleri yorumladığınız zamanda, kendi inanç dünyanızı beslemiş oluyor o inanç dünyanızın içine daha çok hapsoluyor, o idelojinizin içinde kayboluyorsunuz. Kendinden beslenen bir döngünün içine giriyorsunuz. İdeolojiniz haksa ne ala, değilse batıyorsunuz. O yüzden bizim nacizane tavsiyemiz; hayatınızı bir ideolojiye göre değil Allahın Ayetlerine göre yaşayın. Ayetler size ayak uydurmasın, siz Ayetlere ayak uydurun. Ayetlere aradığınızı cevabıda kendi ideolojinizde değil, keza yine Allahın Ayetlerinde arayın inşallah.

Hocam ama meleklere gelecek gösteriliyor, hatta peygamberimiz sav öncesi cinler göğe çıkabiliyor ve meleklerin gelecekle ilgili sohbetlerine kulak misafiri oluyor, sonrası o bilgileri yeryüzündeki işbirlikçilerine (kahinler) aktarıyordu? Tamam, güzel, kabul. Bunun ötesinde bu konu hakkında bilginiz varmı, örneğin; meleklere geleceği görme yetkisi kendilerine ne zaman verildi bunu biliyormusunuz; bilmiyorsunuz. Yahut meleklerin geleceği nasıl gördüğünü biliyormusunuz; bunuda bilmiyorsunuz. Yahut meleklerin ne kadar uzaktaki geleceği görebiliyor, bir yılmı bin yılmı bunu biliyormusunuz; bunuda bilmiyorsunuz. Yani konuyla ilgili hiçbir bilginiz yok. O zaman detaylarını bilmediğiniz birşeyle niye cevap veriyorsunuz? İşte bizim sizi uyarmak istediğimiz bu, detaylarını bilmediğiniz ve anlamadığınız şeylerle cevap vermeyin. Bilmiyorsanız bilmiyorum deyin, içeriğini anlamadığınız şeyler konusunda da bilge kesilmeyin. Bizde kesilmiyoruz arkadaşlar, basit mantık ve basit delillerle konuyu izah etmeye çalışıyoruz. Örneğin;
melekler yeni yaratılan canlının geleceğini gördü varsayalım, geleceğini gördükleri canlı o an nerede yaşıyor; cennette yaşıyor. Bu durumda melekler kendi geleceklerinide görmüş olmuyor; oluyor, çünkü o kişiyle aynı ortamı paylaşıyorlar. O insanoğlu meleklerin içinde yaşadığı için, melekler o insanoğlunun geleceğini gördükçe o insanoğluyla iletişim içinde olan tüm meleklerin geleceğinide görmüş oluyorlar. Bu da size mantıklı geliyormu; gelmiyor. Evet, meleklere açık hava ekranlarında insanların yakın geleceği gösteriliyor, fakat bu gösterim insanoğlu yeryüzüne indikten sonra başladı, gökte kendi aralarında yaşarken değil.

Konuyla ilgili bir örnek daha verelim size; o canlı gökte yaşarken melekler onun geleceğini gördü varsayalım, bu durumda melekler onun gökten nasıl kovulduğunuda görmüş olmuyorlarmı; görmüş oluyorlar. O zaman sormazlarmı, melekler hz Adem'i neden uyarmadı, iblis'i neden önlemedi diye. Nasıl kovulduğu gösterilmemiştir hocam diyorsanız, o zaman insana şunu sorarlar; yeni yarattığı, cennete yerleştirdiği ve yaşa burada dediği bir kulunun cennetten kovulacağını Allah neden meleklere göstersin? Bir yandan yaşa burada diyor, diğer taraftada haşa meleklere onun kovuluşunu ve yeryüzünde işleyeceği kötülükleri gösteriyor, öylemi? Siz haşa Rabbimize bunu yakıştırıyormusunuz? Yoksa siz meleklerin Allahtan bağımsız hareket ettiklerine Allahın izni ve yetkisi olmadan geleceği görebildiklerinemi inanıyorsunuz?

Sorular sorarak doğruları nasıl bulduğumuzu görüyormusunuz. Bazen doğruyu bulmak veya bir yanlışı elemek için o konuda bilge veya ilim sahibi olmak zorunda değilsiniz, bazen bilinen basit bilgilerle siz kendiniz doğruyu bulabilir veya yanlışları eleyebilirsiniz. O zaman soru şu; basit mantığın ortaya çıkardığı cevaplarımı kabulleneceksiniz, yoksa anlamadığınız ve detaylarını bilmediğiniz kendi doğrularınızın peşindemi koşturacaksınız? 

Açık görüşlü olmayan, yanlışlarını kabullenmek istemeyen, kendi doğrularında israr eden insanlarda gördüğümüzde maalesef bu, bu insanlar kendi doğrularında o kadar israr ediyorki saçma sapan ve mantıksız yorumlar ortaya atıyor. Bu yorumlarında kendi içinde mantıksızlığını ve Allahın Ayetleriyle ne kadar zıt düştüğünü görmüyorlar. Yanlışlarında direndikçede daha çok batıyorlar. Bu insanların yanlışlarına nasıl sarıldığını bir cehalet içinde nasıl savunduğunu görüncede bu insanlara bakıyorsunuz ve diyorsunuzki, bir gramlık doğruyu kabullenmemek için bir ton zahmet ettin. O bir gramcık bilginin reddi için, on tonluk yük yüklendin, bu buna değermi?

Allah ile melekler arasındaki bu konuşmadan siz ne çıkardınız hocam? B
u konuyu o zaman size biraz açalım, açalımki Allah ile melekler arasında geçen diyaloğun mahiyeti net anlaşılısın. İnsanlar maalesef bir Ayeti alıyor, önüne ve arkasına bakmadan, bağlamından koparıp ona yorum getirmeye çalışıyor, siz bunu yapmayın. Bu Ayet bir kaç Ayetin parçası olarak bize sunuluyor, yani bunun sonrasıda var. Sonrasına bakmadanda ilk Ayete sağlıklı yorum getiremezsiniz, çünkü bağlamını kaçırırsınız. Allahu Teala ile melekler arasında bir konuşma geçiyor, o diyalogların hepside arka arkaya bir kaç Ayete yayılmış, o Ayetlerin tümünü okumadan da ilk Ayette neyin kastedildiğini anlayamazsınız.

Ayetin devamında neler yaşanıyor o zaman; "Allah, Âdem'e bütün isimleri öğretti. Sonra o varlıkları ve nesneleri meleklerin karşısına çıkarıp “Görüşünüzde doğru iseniz, bunların adlarını bana söyleyiniz” dedi" (Bakara Süresi; 31). Ne yaptı şimdi Allahu Teala; hz Adem'e ilim öğretti, sonrası o ilmi meleklere sordu. Melekler ne cevabı verdi; "Melekler, “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin” dediler" (Bakara Süresi; 32). Allah bunun üzerine ne dedi; "Allah buyurdu: “Ey Adem! Bunların isimlerini onlara sen bildir” Adem onları isimleriyle söyleyip bildirince, Allah: “Size göklerin ve yerin gizli gerçeklerini, açıkladıklarınızın ve gizlediklerinizin tümünü yalnız ben bilirim dememiş miydim?” dedi." (Bakara Süresi; 33). Sonrası ne emretti Rabbimiz; "Meleklere, "Adem'e secde edin" demiştik, İblis müstesna hepsi secde ettiler, o ise kaçındı, büyüklük tasladı ve inkar edenlerden oldu" (Bakara Süresi; 34).

Bu Ayetler silsilesinde neler yaşandı şimdide bunun tefsirini yapalım; Allahu Teala insanı bir önceki hayatında ilimden uzak tutmuştu. Uzak tuttuğu içinde ortaya kan ve fesat içinde bir yaşam sürdüren bir varlık çıktı. Melekler o varlığın tekrar yaratıldığını gördüklerinde de buna anlam veremedi, çünkü o varlığın yine o şartlar içinde bir yaşam sürdüreceğini sandı. Bunun üzerine Rabbimiz ne dedi; sizin bilmediğinizi ben bilirim dedi. Onların bilmediği Rabbimiz bildiği o şey ne? Bunun gizeminide Rabbimiz bir sonraki Ayette kaldırıyor; hz Adem'e ilim öğretiyor. Meleklerin o an bilmediği ve Rabbimizin bildiği şey, melekler ilimle kan ve fesatın önüne geçileceğini bilmiyorlardı. Evet, bu varlık daha önce kötülük içinde bir yaşam sürdürdü, ama bu sefer o canlıya ilim bahşedileceğini o ilimlede cehaletin ve o cehaletin sebep olduğu kötülüklerin önüne geçilebileceğini bilmiyorlardı.

Rabbimiz meleklere ve dolaylı yoldan bizlere ders verme konusunda bununlada yetinmedi, birşey daha yaptı; hz Adem tüm eşyanın isimlerini saydıktan sonra secde edin ona dedi. Bununla ne mesajı vermek istedi; ben öyle bir düzen kurdumki ilimi olmayan ilime sahip olana boyun eğmek zorunda kalacak, aman ona göre önleminizi alın demek istedi. Yeryüzünde gördüğümüzde bu değilmi, ilme sahip olan ilme sahip olmayanları sömürmüyormu? Ayetlerimizin içindeki derinliği ve verdiği mesajları görüyormusunuz. Rabbimiz meleklerin ağzından insanda görünen sıkıntıyı bize aktarıyor, o da fitne, kan akıtma, bozgunculuk, sonrada bunun çözümünü bize söylüyor. İnsanlığın en büyük sorununu ve bunun çözümünü bize bir iki Ayet içinde özetliyor. Bunu yaparkende, insanı töhmet altında bırakmamak için bunu hikaye anlatıyormuş ve konu sanki insan değilmiş gibi yapıyor. Ne muhteşem bir dine sahibiz, ne kadar şükretsek az.

Değerli dostlar, Rabbimiz biz insanlar buradan ders çıkarsın, ilahi düzeni anlasın diye o diyalogların var olmasına müsaade etmiş ve Ayetlerine koymuş. Özetlersek; konuyla ilgili tüm Ayetleri okuduğunuz zaman
, melekler vahşi bir canlıdan bahsederken o canlının geleceğini gördükleri için değil, geçmişini gördükleri için böyle bir tavır sergilediklerini anlıyoruz. En basiti bunu nereden anlıyoruz; Ayetin devamındaki sizin bilmediğinizi ben bilirim demesinden anlıyoruz. Meleklerde mesela neyi bilemez; geleceği bilemez. Başka nereden anlıyoruz; eğer melekler geleceği görüp öyle bir söylem geliştirmiş olsaydı, o zaman Allahu Teala'nın ilim öğreterek birşeylerin önüne geçme çabası haşa boşa çıkmış olacaktı. Böyle birşeyde söz konusu olamayacağına göre, demek melekler gelecekteki varlığı değil, geçmişteki varlığı kastediyor. 

Bu Ayetlerde Rabbimiz neden doğrudan değilde, dolaylı yoldan bir önceki hayatımızın varlığına işaret ediyor?
Daha önce yaşadığımız bilinseydi, o zaman insanlar şuanki hayata adapte olmakta zorlanır, reenkarnasyon ve yeni çağ inançları gibi sapık inançlarda çözüm ve şifa arardı. O yüzden Allahu Teala bu bilginin doğrudan açığa çıkmasını istememiş. Neden şimdi çıkıyor o zaman; demek biz insanlar günümüz çağında her zamandan daha fazlası bu bilgiye muhtacız ve bu bilgiyi kaldırmaya hazırız.

Daha önce yaşamış olmamız bi'nevi reenkarnasyon değilmi hocam? Değil. En basiti reenkarnasyon inancında bir önceki hayatı hatırlıyorsunuz, İslam dininde ise bir önceki hayat insana unutturulmuş.
Eğer birisi size daha önce yaşadığını söylüyor ve bunu hatırlıyorsa, bilinki içindeki şeytanlar konuşuyor. O yüzden insanoğluna unutkan anlamını taşıyan insan ismiyle hitap edilmiş. Anlayacağınız insan ismiyle hitap edilmemiz bile bir önceki hayata işaret diyor. İkincisi; reenkarnasyon inancında yeniden doğduğunu iddia edenler bir önceki hayatı anlatırken kendi çağlarındaki yaşamı anlatır gibi anlatıyor. İslam dinin bahsettiği bir önceki hayat ve ortam ise mağara insan dönemiydi. Eğer birisi bir önceki yaşamından bahsediyor ve bahsettiği o yaşam şuanki yaşadığı çağla benzerlik içeriyorsa, bilinki şeytanları konuşuyor. Üçüncüsü; reenkarnasyon inancında sürekli ölüp yeryüzüne geri dönmek var, İslam dini ise bu ölüm ve yaşam döngüsünü iki defayla sınırlamış. İki defa sınırladığını nereden biliyoruz; Ayetten biliyoruz. "İnkâr edenler, “Ey Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Biz günahlarımızı itiraf ettik. Çıkış için bir yol var mı?” derler" (Mü'min Süresi; 11).

Bu Ayet bizlere iki ölümden bahsediyor, bizde doğal olarak soruyoruz; bir ölüm bu hayatta gerçekleşiyorsa, diğer ölüm nerede gerçekleşti. Kalu Bela derseniz, bu doğru değil, çünkü ölüm fiziki bedenler için geçerli, Kalu Bela dediğimiz ortamda da fiziki bir beden yoktu, sadece ruhlar vardı. Yine basit mantık yürütelim; bu hayattan sonrası ahiret hayatına, ölümsüzlük diyarına intikal edeceğimizi kesin biliyoruz, yani bu hayattaki ölümden sonra başka bir ölüm tatmayacağız, ama Ayet bizlere iki defa öldürüldüğümüzü söylüyor, bu hayattaki ölümümüzden sonrada başka ölüm tatmayacaksak, o zaman diğer ölümümüz nerede ve ne zaman gerçekleşti. Burada da karşımıza tek bir şık çıkıyor, o da o ölümün geçmiş bir hayatta gerçekleşmiş olması gerektiği. Daha önce ölmüş olmakta ne anlama geliyor; daha önceden fiziki bir bedene sahip olduğumuz anlamına geliyor. Daha önce fiziki bir bedene sahip olmamızda ne anlama geliyor; daha önce yeryüzünde yaşamış olmamız gerektiği anlamına geliyor. Basit sorular sorarak nasıl ilerlediğimizi görüyormusunuz?

Hocam iki defa ölmüş olmamız doğrudan bir önceki hayata işaret etmek zorundamı? Bu Ayetten belki doğrudan bir önceki hayatı çıkaramayabilirsiniz, ama bu Ayetin yanına insanoğlu yaratıldığında meleklerin buna nasıl bir tepki verdiği Ayeti koyarsanız, o zaman oturup iki defa düşünüp Rabbimiz burada bizlere ne tür bir mesaj vermek istiyor acaba diyeceksiniz. En basiti bu iddiayı atan kişiye şu soruyu soracaksınız; eğer birileri daha önce yeryüzünde yaşadıysa, bununlada içinde yaşadığımız gezegeni ve içinde yaşadığımız boyutu kastediyorsan, o zaman o varlıkla ilgili yeryüzünde kalıntılar olması gerekmezmi diye kişiye soracaksınız. Sonuçta fiziki bedenle yeryüzünde birilerinin yaşadığını birisi iddia ediyorsa, sizde doğal olarak, o zaman o kişilerin kalıntıları yeryüzünde olması gerek, göster bana o kalıntıları ve kanıtla bana demeniz gerekiyor. Akıl ve mantık sahibi olan birisi bu soruları sorardı. Velevki sordunuz, bu soruların birde cevabını almaya ve kabullenmeye hazırmısınız? Örneğin bu sorularınız üzerine birisi kalksaydı ve sizlere o geçmiş insanların kemik kalıntılarını gösterseydi, bu durumda ne yapardınız? Gerçeği kabullenirmiydiniz, yoksa o kemikler hz Adem öncesi varlıklara ait, Allah daha öncede canlılar yaratmış ve yok etmiştir, Allah herşeye kadir deyip geçermiydiniz.

Velevki hz Adem öncesi birilerinin yeryüzünde yaşadığını kabul ettiniz, bununla aynı zamanda o canlıların hz Ademin soyundan gelme ihtimalinide kabul etmiş olmuyormusunuz? Velevki olmuyor diyorsunuz, onlar çok farklı canlılardı diyorsunuz. Bu durumda birisi o canlıların genetik haritasını önünüze koysa ve günümüz insanıyla örtüştüğünü bilimsel olarak size kanıtlasa, o arkeolojik kalıntıların aslında bizlerin bir önceki hayatta kullandığımız bedenlere ait olduğunu kanıtlasa, halen reddedermiydiniz? Yoksa siz o arkeolojik bulguları
tamamıyla reddeden kişilerdenmisiniz? Velevki o arkeolojik kalıntıları reddedenlerdensiniz, ya o arkeolojik bulgular Allahın Ayetleriyle örtüşüyorsa, bu durumda dahi o arkeolojik kalıntıları reddedermiydiniz? Velevki o arkeolojik bulguların varlığını kabul ettiniz, bu durumda bir önceki yaşamı kabul edermiydiniz?

Sorular sorular sorular, işte bilim adamı bunu yapar, soru sorar. Soru sora sora hakkı bulur. Değerli dostlar, sizlerin hak yolda olup olmadığını nereden anlarsınız biliyormusunuz; inançlarınınzda tezatlık varmı yokmu buna bakarak anlarsınız. Örneğin; bir önceki yaşamı reddediyor ama arkeolojik kalıntıların varlığını kabul ediyorsanız, bilinki inancınızda bir tezatlık var. Ben arkeolojik kalıntılara inanmam, ama hz Adem öncesi canlıları Allah yaratmış olabilir diyorsanız, o zaman inancınızda bir tezatlık var. Adem as öncesi varlıklar yaratılmış olabilir diyor, ama o kişinin kendiniz olabileceğini inkar ediyorsanız, o zamanda bilinki inancınızda tezatlık var.









kelimelerden türemiş hurafeler