kefaret uygulaması hakkında temel bilgiler
Bir şahsın kefaretle hastaları tedavi etmesiyle ilgili videolar bize gönderiliyor, konuyla ilgili sorularınızı kısa bir bilgilendirme ile cevaplayalım inşallah.1. Kefaret bir ilimdir, bu ilimden de Allahu Teala dilediği kişilere dilediği kadar pay verebilir. Fakat birilerinin hakikatten bir miktar pay elde etmesi, o kişileri o konuda uzman kılmaz, o ilme vakıf oldukları anlamına gelmez. Nitekim bu kişide kefaret ilmine sahip değil.2. Bu kişinin bu ilme vakıf olmadığını nereden anlıyoruz? Siz bunu anlayamazsınız, konuya vakıf olan anlar. Konuya vakıf olan nasıl anlar? En basiti, sorulara verdiği yanıttan anlar. Kişi soru sora sora ilimde derinleşir, sorularda tıkandığı noktada da ilmi son bulur. Bu kişinin sorulara verdiği yanıttanda biz anlıyoruzki, bu kişiye temel bilgi nasip olmuş, ama ötesi değil.3. Temel bilgi ötesine gidemediğini nereden anlıyoruz? Örneğin; hastalıkların kaynağı günahlarımız demesi, o ilimden bir parça, o temel bilginin buna nasip olduğunu anlıyoruz. O hastalığın çözümü nasıl yapılır diye sorduğunuzda ama, yani bir soru ile o ilmin bir kademe derinliğine gitmek istediğinizde, sizi sadakalar ve hayrlara itiyor. İşte buradan anlıyoruz ki, o ilmin ikinci basamağı ona nasip edilmemiş, çünkü Kuran-ı Kerim sadakadan ve hayrdan bahsetmiyor, hangi ibadetle çözüleceğini nokta atış anlatıyor; fakirleri doyurmak ya da oruç tutmak. Hatta kaç fakiri doyurmak veya kaç gün oruç tutmak bunların oranını da veriyor.4. Bu ilme vakıf değilse, sadece yüzeysel bilgiler ile bu işe başladıysa, nasıl uzman oldu? Birisi kefaret ismini kullanması onu bu ilimde uzman yapmaz, onu sadece bir aracı kılar. Kefaret ismini kullanan veya uygulamalarına alet eden her bireyi kefaret konusunda uzman olarak görmeyin. Kişi neyle uğraşırsa o alanda uzmanlaşır, bu kişide gününü şeytanları konuşturarak geçirdiği için, uzman olduğu alan kefaret ilmi değil, şeytanları konuşturmak. Bu kişinin kefaret ilmiyle ilgili bilgileri çok yüzeysel, çünkü o ilmin derini Kuran-ı Kerimde gizli, şeytanların dilinde değil. Onun ilmi derinliği, konuşturduğu şeytanlar kadar.5. Böylesine bir ortam ona nasıl nasip oldu? Bunu kendisi itiraf ediyor, dua sonucu diyor. Dua ile de değerli arkadaşlar ilim inmez, inse inse bir yardım eli iner. O yardım eli nereden iner? Nereden istiyorsa, oradan iner. Bunu tohum gibi düşünün, tohumu nereye ekerseniz, orada bir şey yeşertirsiniz. Örneğin; emek ve gayretle bu dünyada tohum ekerseniz, bu dünyada bir şey yeşertirsiniz. Dua ve zikir üzerinden bir şeyler elde etmeye çalışırsanız ama, o zaman enerji alemine tohum ekmiş olursunuz, bu durumda da yeşerttiğiniz alan cinler alemi olur.6. Bu kişiye yardımın cinler aleminden geldiğini nereden anlıyoruz? Şeytanları dile getirmek metafizik alemden yardım gerektirir. Eğer birisi bir kişinin bedenindeki şeytanını konuşturuyorsa, bilinki cinler aleminden destek alıyor.7. Kendisine inen yardım rahmani olamaz mı? Olamaz, çünkü madde aleminde bir şeyi elde etmenin ön koşulları var, yıllarca çalışmak, emek vermek, sabretmek, kısacası o ilmin gereği neyse bunları yerine getirmek. Örneğin; biz bu konuda 15 yıl Kuran-ı Kerim üzerinde araştırmalar yürüttük, sonrası bir 8+ yılda uygulamasını kendi üzerimizde yaptık. Bu ilmi sizinle paylaşmadan, ilk önce 15 yıl boyunca sizden gelebilecek tüm sorulara cevap aradık, sonrası anlattıklarımızdan feyz alabilmeniz için anlattığımızın karşılığı bizde de olması gerekiyor, iç dünyamız onun enerjisiyle dolu dolu olması gerekiyor dedik ve 8+ yıl kefaretlerle uğraştık. Bir ilmi yaymak, aracı olmak istiyorsanız gerek ilim boyutu gerek uygulama boyutunda yıllarca kendinizi hazırlamanız gerekiyor. Anlattığınızın enerjisi ilk önce sizde açığa çıkmış olması gerekiyor ki, başkaları anlattıklarınızdan feyz alabilsin. Bu ön koşulları yerine getirmeden, dua ile bir nimete konmaya çalıştığınız zaman ne olur; sonucu sizin için hiçte hayrlı olmaz. Evet; bir yerden Allahu Teala kapıyı açabilir, o da ama genelde sizin için ağır bir imtihan olur.8. Hocam iyilik yapıyor, insanları kefaretlere ve tövbeye itiyor, bunda ne imtihanı olabilir? Şeytanları konuşturmak sayiklik mesleğine girer, sayikliği yayan, bu ilim bana gayptan öğretildi diyen kişinin son halini hatırlayanınız varmı; hapis. Değerli dostlar; dua ile ilim elde edilmez. İlim; sefer bizden zafer Allahtan kuralı doğrultusunda iner. Siz maddi ve manevi tüm çabalarınızı emeğinizi yıllarınızı verirsiniz, o ilmi elde etmenin tüm ön koşullarını yerine getirirsiniz, sonrası nasibiniz neyse o kadarını alırsınız. Herhalükarda ama, zaman ve emek sarfetmeniz gerekiyor. Zaman ve emek harcamadan bir ilim inmez, örneğin Kur’an-ı Kerimin 23 yıl içinde nice zorluklar altında inmesi. Rabbimiz kutsal Kitabımızı bir bütün olarak bir günde de Kitap halinde indirebilirdi, ama bunu yapmadı, tane tane, Müslümanlara ders vere vere indirdi, Müslümanların olgunlaşması o Ayetleri sindirebilmesi için onlara zaman tanıdı. Eğer emek vermeden, o ilimin kendinizde olgunlaşmasına müsaade etmen yani yıllarca sabretmeden bir ilim size iniyorsa, bilinki o ilim size ait değil, size ait olmayan birşeyde size indiği zaman buna ikram değil, imtihan denilir.
Bunun en güzel örneği varoluş hikayemiz. Biz bize ait olmayan bir ruhla, bir bedenle bize ait olmayan bir dünyaya ve nimetlerin içine indirilmişiz. İçinde bulunduğumuz hayatın içeriği bize ait olmadığı içinde, mülkün sahibi, bu durumda Rabbimiz, bizi imtihan etme hakkına sahip oluyor. Kural basit; sahip kimse, yönetme hakkı ona ait oluyor. Örneğin; ilim size aitse siz o ilmi yönetirsiniz, başkasına aitse o kişi sizi yönetir. Bu insanlar dua ve zikir ile gaybın perdelerini aralıyor, sonrası o alemden birileri bunlara bulaşıyor ve ilim altında bunlara birşey öğretiyor. İlim kişiye ait olmadığı içinde o yolculuğun akıbeti kişinin kendi elinde olmuyor, ne tür amellerin ne tür inançların içine sürüklenecek, bedeni ve ruhu, nefsi o ilmi kaldırabilecekmi, tüm bunlar o kişinin kontrolünde olmuyor, o ilmi getirenin elinde oluyor. O getiren iyi niyetli olmadığı zamanda bu süreç kişi için genelde hayrla sonuçlanmıyor.
9. O ilmi getiren iyi niyetli olsadamı hayrla sonuçlanmaz? Bazen hayrla sonuçlanabilir, bazen değil, bu o nimeti hak edip etmemenize bağlı. Örneğin; dua ve zikir ile bir nimeti dilemeden öncesi, o nimetin altyapısı sizde varmı yokmu buna bakınız, eğer yoksa o zaman dileğiniz şey sizin lehinize sonuçlanmaz. Örneğin; Eyyub as o meşhur duasını etmeden öncesi yıllarca sabretti, yani ilk önce o duanın altyapısını hazırladı, sonrası duasını yaptı, sonrasıda duası hayrla sonuçlandı. Örneğin; siz yıllarca sabretmeden, sabır göstermeden o duayı ederseniz şifa bulurmusunuz? Bulmazsınız, bulmanız mümkün olmaz, çünkü o duanın altını doldurmuyorsunuz. Kural basit; Allahu Teala hak ettiğiniz bir şeyle sizi imtihan etmez, o bir ikramdır, ikramlarda da imtihan olmaz. Hak etmediğiniz birşeyi dilerseniz ve/veya elde etmeye çalışırsanız ama, o zaman bilinki istediğiniz o şeyle ağır bir imtihana tabii tutulursunuz!
10. Yaptığı ve sebep olduğu iyiliklerden yinede payını almazmı? Yapılan iyilikler elbette zayi olmaz, fakat bir iyiliğinizin manevi boyutta karşılığını alabilmeniz için madde aleminde onun karşılığını almamanız gerekiyor. Bu kişide buradan hapı yutuyor, çünkü para karşılığı bu işi yapıyor. Örneğin; Allah rızası için yapsaydı, sebep olduğu her iyileşme bir sadaka olarak hanesine yazılır ve onu musibetlere karşı korurdu. Sebep olduğu her iyileşme üzerindeki bir günaha kefaret olurdu. Yaptığının karşılığını madde aleminde para olarak aldığı için ama, sebep olduğu şifalar hanesine sadaka olarak yazılmıyor. Dolayısıyla kaderinde yazılı ilk musibette bu gidici olur. Kural basit; manevi ilimlerde karşılığını kişiden isterseniz ondan alırsınız, Allahtan isterseniz Allahtan alırsınız. Bizim tavsiyemiz, o paraya muhtaç değilseniz manevi alanlarda yapmış olduğunuz işlerin karşılığını kişiden istemeyin, Allahtan isteyin. Eğer muhtaç durumdasanız, o zaman temel ihtiyacınızı giderecek kadar maddi durumu olan kişilerden alın, üstünüde Allahtan isteyin. Ne işi yaparsanız yapın, işin ucunda daima Allah rızasını kazanmak olsun, sözkonusu manevi işler oluncada yaptığınız işin karşılığını olabildiği kadar kişiden değil, Allahtan isteyin.
11. Yaptığı uygulama kefaret değilse, insanlar nasıl şifa buluyor? Kişiyi sadakalara ve hayrlara itiyor, işin ucunda bir hayr olduğu içinde o hayrı yapan insanlar mutlaka bunun faydasını görür. Fakat, bu tür kefaret uygulamalarında kişilere yaptırılan ameller, Ayetlerin şart koştuğu amellerle (fakirleri doyurmak ve oruç tutmak) uyuşmadığı için, bunlar o hayrlardan kalıcı çözüm elde edemez. Bunda da yapacak birşey yok arkadaşlar, çünkü kural bu. Kefaret dediğimiz uygulama bir borç ödeme yöntemidir. Birisini maddi ve manevi zarara uğrattığınızda o kişiye borçlanıyorsunuz (kul hakkı), hellalleşme veya maddi açıdan zararı telafi etme imkanınız olmadığı zamanda İslam dini sizi çaresiz bırakmıyor, manevi boyutta da hatanızı telafi etme imkanını size sunuyor. Manevi boyutta kabul ettiği borç ödeme türüde sadece oruç tutmak ve/veya fakirleri doyurmak, bunuda yapılan yanlışa kefaret olsun ve o ibadetimiz mağdura bağışlansın niyetine yapmak. İslam dini manevi boyutta bu ikisi dışında da bir borç ödeme yöntemini kabul etmiyor.
Allahu Teala kefaret olarak sadece iki ibadeti kabul etmiş; zikir, hatim, namaz, sadaka, kurban, zekat değil, önümüze sadece iki seçenek sunmuş, fakirleri doyurmak ve oruç. Neden sadece bu ikisi; çünkü manevi boyutta, perde arkasında işleyen bir çark var, her ibadetin sorumlu olduğu bir alan, bu iki ibadette kul haklarıyla ilgili indirilen ibadetler. Eğer Allahu Teala her türlü ibadeti kefaret olarak saysaydı, o zaman kendisinin koyduğu kuralların bir anlamı kalmazdı. O yüzden, günahlarınızla ilgili kalıcı çözüm arıyorsanız, o zaman bunu bu iki ibadette arayın, kişilerin sözlerine değil Ayetlere riayet edin. Özetlersek: buradan herkes kendisine bir ders çıkarsın inşallah. Birincisi; kefaret bir ilim ve bunun sınırlarını ve içeriğini Kuran-ı Kerim belirlemiş. Ayetlerin belirlediği kriterlerin dışında olanada kefaret denilmez. Kefaret kelimesi Kuran-ı Kerimden gelir, bununla neyin kastedildiğinide Ayetler anlatıyor. İkincisi; bir çok uzman sıkıntılarımızın günahlarımızdan kaynaklandığını anlamış, o temel bilgiyi yakalamış durumda, fakat bunlar kefaret sürecinde Ayetlerin belirlediği çözüm yolunu değilde kendi yöntemlerini uyguladığı için, kefaret ismini kullanan her uygulamanın gerçektende kefaret olduğu inancına kapılmayın. Üçüncüsü; kefaret bir ilim ve bu ilimden Allahu Teala dilediği kişiye dilediği kadar nasip edebilir, bir damla nasip etmesi ama kişiyi kefaret konusunda uzman kılmaz. Dolayısıyla kefaret ismini kullanan her kişiyi bu alanda uzman sanmayın.
Dördüncüsü; birisine bir ilimden ne kadar nasip edilmiş, bunu nasıl anlarsınız? Sorulara verdiği cevaplardan ve insanları ittiği çözüm yollarından anlarsınız. Sorular sorarak ilimde ilerlersiniz, tıkandığınız zamanda sınırınızı yakalarsınız. Keza insanlara önerdiği çözüm yollarından da ne kadar hak olup olmadıklarını anlarsınız, önerdikleri çözüm yolları Ayetlerle örtüşüp örtüşmediğine bakarak. Beşincisi; madde aleminde bir nimet istiyorsanız, madde aleminde o nimeti elde etmenin ön şartlarını yerine getirin, çözümü enerji aleminde aramayın. Çalışmadan, emek vermeden dua ve zikir enerjisini gayb alemine salarak, gayb aleminden rızık beklemeyin. Eğer beklerseniz birileri bir ilimle gayb aleminden gelir, hayatınıza girer ve hayatınızı yönetmeye başlar. El verme olayında olduğu gibi, enerji alemini araya sokarak madde aleminde rızık arayanlar eninde sonunda başını belaya sokar. Neden; çünkü o ilmin altyapısı o kişide yok. Zenginlik bile bir sülalede olgunlaşması için üç nesil gerektirir. Sanal rızıklar sanal olur, kalıcı olmaz. Altıncısı; yaymak istediğiniz ilmi ilk önce kendiniz yaşayın, o ilmin enerjisini ilk önce kendinizde açığa çıkarın, o enerjinin sizde olgunlaşması içinde kendinize yıllarca zaman tanıyın, sonrası o ilmi yayın.
Örneğin; nasıl olduda sayiklerin hocası olan kişinin sayiklik yolculuğu hapisle sonuçlandı? O insanları bir iç temizliğe itiyordu, ama kendi iç dünyası kirliydi ve kendini temizlemiyordu da, bu da onun sonunu getirdi. Gerçektende ilmine vakıftı, ama insanları ittiği arınmanın kendi iç dünyasında bir karşılığı yoktu. O insanlara sürekli hatalarını ve günahlarını anlattı, bunuda bir kibir ve tepeden bir bakış ile yaptı, bunada haddi yoktu, çünkü kendi iç dünyası pislik doluydu. Haddi olmayan birşey yaptığı içinde, o iç dünyasında ki kir, gün geldi onu yakaladı ve tuzağa düşürdü. Kader açısından ilminiz kadar iç dünyanızda barındırdığınız enerjide önemli, o yüzden, kişilere ne fetvası veriyorsanız, ilk önce kendinizin ona uyduğunuza ve uyguladığınıza emin olun. Konu arınmaysa, o zaman kendi iç dünyanızın temiz olduğuna, en azından arınma yolunda kendinizinde çaba gösterdiğine emin olun, sonrası insanlara arınma ve günahlardan kurtulma ile ilgili fetva verin. -02.05.2025