• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

hz hızır kim?- bölüm 2: yolculuk


Bölüm 2: hazırsanız Ayetlerin bize sunduğu hikayenin perde arkasını anlatmaya, buna tefsirde diyebilirsiniz başlayalım. Unutmayınız, verilen örneklerden yaşanılan hadiseler ve anılan mekanlara kadar bunların her biriyle Rabbimiz bize bir mesaj vermek istiyor. Kimin hakkında mesaj vermek istiyor, kimi bize tanıtmak istiyor? Hz Hızır'ı. Bu Ayetleri insanlar tarih boyunca okumuş, ama maalesef olayları sadece tarihi bir yolculuktan ibaret olduğunu sanmış, Ayetlerin vermek istediği mesajları görememiş. Rabbimiz birşeyleri Ayetlerinde anıyorsa, bunları öylesine rastgele anmadığı bilinmesi gerekiyordu, ama maalesef kimse bunu bilememiş. Biz sizler için bu Ayetlerin altındaki gizemi kaldıracağız inşallah. Ayetlerin bize aktardığı mekanların ve yaşanılan olayların gayp boyutunda bir anlamı olduğunu sizler için deşifre edeceğiz. Hadi bismillah;

60. Bir vakit Mûsâ genç yardımcısına: “İki denizin birleştiği noktaya varıncaya kadar hiç durmadan gidecek, gerekirse aradığımı buluncaya kadar senelerce yürüyeceğim” demişti

Tefsiri: bu Ayet bizlere hem Musa as'ın bu yolculuğunun arkasındaki motivasyonunu anlatıyor hem hz Hızır'ın yaşadığı yeri bize gösteriyor. Hz Musa'nın motivasyonuna gelirsek; yolculuk esnasında ve sonunda yaşanan aksiliklerden bu yolculuğun hayrlı niyetlerle yapılmamış olduğunu bize gösteriyor.
Yolculuğa şeytan karışıyor, yolu şaşırıyorlar, verdiği sözü sürekli kırıyor, hz Hızır'la sürekli takışıyor, sonunda da azarı işitiyor. Baştan sona bu kadar aksaklıkların olduğu bir yolculukta bize gösteriyorki bu yolculuğa hayrlı niyetlerle başlanmamış. En basiti, gerekirse senelerce yürüyeceğim söylemlerinden onun birşeyleri hırs yaptığı ve nefsi dürtülerle hareket ettiği çok açık. Bu Ayette Rabbimiz bir de hz Hızır'ın mekanı hakkında bilgi veriyor, bunu da iki denizin birleştiği noktaya işaret ederek yapıyor. İnsanlar iki denizin birleştiği nokta ile yeryüzündeki bir mekana işaret edildiğini sanıyor; evet, mekan olarak bizim boyuta işaret ediliyor, fakat bizim boyuttaki mekana hz Hızır başka bir boyuttan geliyor. Hangi boyut? Ölüler diyarı. Bu yazı vesilesiyle gaypla ilgili size bir bilgi daha verelim; canlılar diyarından ölüler diyarına geçiş iki denizin birleşme noktasında gerçekleşir. İki denizle ilgili kavramı biz başka nerede görmüştük; Furkan Süresi; 53. Birisi tatlı su diğeri ise tuzlu, birisi insan için hayat diğeri ise ölüm. Rabbimiz buluşma noktası olarak iki denizin birleştiği noktayı vermesi öylesine değil, bu Ayet bizlere ölüler diyarı ile canlılar diyarı arasındaki geçite işaret ediyor ve buradan da anlıyoruzki hz Hızır ölüler diyarında yaşıyor. Küçük bir Ayetten neleri çıkardığımızı gördünüzmü? İşte böylesine gizemli, her harf ve kelimesi mesajlar dolu bir kutsal kitaba sahibiz. Ne kadar şükretsek az.

Neden ölüler diyarında yaşıyor? Yeryüzünün belirli kuralları var, bunlardan biriside ölümlü olmanız. Ölümsüzlük bu diyarın tabiatı ve işleyişine aykırı. Velevki birisi o makama erişti, bu durumda, Allahın özel bir izni olmadığı müddet, sistem onu sistemden dışarıya itiyor, ölümsüzlerin yani ölüler diyarına atıyor.
Örneğin; siz ölümsüz ama diğer insanların ölümlü olduğunu düşünün, bu diğer insanlara hakkani gelirmiydi? Gelmezdi. Siz genç kalıyorsunuz, diğerleri yaşlanıyor, bu insanlarda haset ve kıskançlık duygusunu uyandırmazmıydı? Uyandırırdı. Güçlü ve kudretli olan zalimler, ölümsüzlüğün peşinde koşan şeytani güçler sizin peşinize düşmezmiydi? Düşerdi. Sırrı sizden almak için peşinizi bırakmaz, hayatınızı kaçmak ve her an yakalanma korkusuyla geçirirdiniz. Anlayacağınız, hz Hızır adındaki kişi, ki hikayenin sonunda bu ismi değiştireceğiz çünkü isim ona yakışmıyor, hem bu kişi başkaların saldırılarına karşı korunması gerekiyordu, hem başkaları ondan korunması gerekiyordu, onun insanlarda uyaracağı kötü duygulara engel olunması gerekiyordu, dolayısıyla suyu içtikten sonra o artık canlılar diyarında yaşayamazdı. Unutmayınız; bu kişi bir insan, sizin ve bizim gibi bir insan, bir aileye, huzur içinde yaşayabileceği bir ortama muhtaç. Rabbimizde onu alıyor ve ölüler diyarına yerleştiriyor, çünkü oradakilerde onun gibi ne yaşlanıyor ne ölüyor.

Ölüler diyarı hakkında da ne biliyoruz, o diyardaki seyahatlarımız hakkında size daha önce ne anlatmıştık? Her bir günahın bir diyarı var ve o günahın diyeti orada ödeniyor demiştik.

Hz Hızır adındaki kişi nereye atıldı sizce? Gözle ilgili işlenen günahların diyarına atıldı. Neden? Kendisine ait olmayan bir mala bir su kuyusuna göz diktiği ve izin almadan oradan içtiği için. İşlemiş olduğu günahın bedelini ödemesi gerekiyordu, Rabbimizde onu aldı ve ceza olarak başkasının malına göz dikme günahıyla ilgili ölüler diyarına attı. 

Buradanda ne mesajı çıkarmalıyız; kim olursanız olun bir yanlış yaparsanız mutlaka cezası sizden çıkıyor. Peygamberimiz sav bile kızı Fatma anamıza nasihatta bulunuyor, aman kızım günahlarına dikkat et, mahşer günü Rabbimin azabından ben bile seni koruyamam diyor. Değerli arkadaşlar; sizlere hz Hızır'ın bir sudan içtiği ve ölümsüzlüğü yakaladığı anlatılıyor, kimse ama o su ona ait değildi, o sudan içme hakkı onda yoktu, başkasının malını çalmanın ve ölümsüzlük peşinde koşmanın ona hiçmi bir bedeli olmadı sorusunu sormuyor. İşte bizim farkımız bu, biz soruyoruz ve soracağız. Neden soracağız; çünkü doğrular ifşa olması gerek, çünkü hurafe inançlar son bulması gerek, çünkü yapılan bir yanlışın bir bedeli olduğu bilinmesi gerek, çünkü cezadan kimsenin muaf olmadığı
herkes tarafından bilinmesi gerek. Hz Adem yasak ağaçtan yedi, o ağaçtanda hz Adem ne niyetine yemişti, ne niyetle şeytan onu kandırmıştı? Ölümsüzlükle kandırmıştı. İnsanlık tarihinin en başından beri biz biliyoruzki bu ölümsüzlük olayı insan için hiç hayrla sonuçlanmıyor. Örneğin; hz Adem için hayrla sonuçlanmayan birşeyin başka birisi için hayrla sonuçlanma ihtimali varmı? Yok. Akıl var mantık var, hz Adem için süreç hiç hayrla sonuçlanmamışki bu süreç Hızır olarak bildiğiniz kişi için hayrla sonuçlansın. Hz Adem için bu süreç gökten kovulmakla sonuçlandı, hz Hızır içinse yeryüzünden ölüler diyarına sürülmekle. Benzer günah benzer ceza, birisi gökten yeryüzüne, diğeride yeryüzünden bir sonraki diyara. Neden bu sürgün; ölümden kaçmanıza sebep olan bir amelin size bir bedeli olması gerek. Herkes hastalanıyor yaşlanıyor ve ölüyorken, düzen bunun üzerine kurulmuşken siz bundan kaçacak bir amel işlerseniz bunun size bir bedeli olması gerek. Kazara oldu, ben bilmiyordum demenizde sizi kurtarmaz, en basiti size sorarlar; suyun etrafındaki süslemelerden bu suyun bir sahibi olduğu belliydi, niye sormadan izin almadan içtin.

Değerli dostlar; eğer bir yanlışın, bilhassa ölümden kaçmanızı sağlayacak bir yanlışın bedeli sizden sorulmazsa, o zaman herkes ölümden kaçmak için türlü türlü ameli işler sonrada Allah tarafından ödüllendirilmeyi beklerdi, bizide elçi kıl bizide hz Hızır gibi hayrlı işlere vesile kıl derdi. Kötü bir örnek teşkil etmemek içinde ne yaptı Rabbimiz; hz Hızır'ı cezalandırdı. Madem o suyu içmek yasaktı neden yeryüzüne kondu; suyun bir sahibi var, o su sahibini bekliyor. Madem sahibi var, o su neden başka bir canlıya göründü? Harut ve Marut meleğin kıssalarında olduğu gibi (Bakara Süresi; 102), o kişi için bir imtihandı, bakalım yemi yutacakmı yutmayacakmı. Hocam hz Hızır iyilikle meşgul ama diyorsanız; evet öyle, fakat o iyilikler onun sevap hanesine yazılmıyor, günahına kefaret olarak yazılıyor. Yani hz Hızır yasak bir sudan içmenin bedelini ölüler diyarında ödüyor bilginize. Nasıl ödüyor; yeryüzünde
kendisine belirli ameller işletilerek.

Bedel ödetildiğini nereden anlıyoruz? Yolculukta üç tane farklı olaya müdahale ediyor, bu üç farklı olaydan anlıyoruz. Siz tekne hadisesini, öldürülen çocuk ve yıkılmak üzere olan duvar hadisesini okuyorsunuz ve bunları hz Hızır'ın sıradan işleri olarak algılıyorsunuz; yanlış, o olaylar sıradan değil, o olaylar hz Hızır'ın ne tür bir diyet ödediğini ifşa ediyor. Ölümsüzlük suyunu içmenin bir bedeli olması gerekiyordu, o bedelinde hz Hızır için ne olduğunu o olaylar bize anlatıyor. O olaylar aynı zamanda hz Hızır'ın kimliği hakkında bizlere bilgi veriyor. Kader hakkında ne demiştik; kıssasa kıssas. Siz ancak kendi kaderinizin çizdiği sınırlar kadar hareket edebilirsiniz, hz Hızır'ın müdahale ettiği olaylarda nitekim
bize bunu gösteriyor, kendi kaderini ve kimliğini. O bölüme geldiğimiz zamanda bunları açarız inşallah. Buradan ne dersi çıkarmanız gerek; eğer Ayetler belirli olayları anıyorsa bilinki o olaylar bilinçli seçildi, bilinki bilinçli sıralandı bilinki sıradan hadiseler değil bilinki o hadiseler kişiyi deşifre ediyor. Buradan da kutsal kitabımızın ne kadar derin ve gizem dolu bir Kitap olduğunu siz çıkarın. Ne muhteşem bir dine sahibiz değilmi? Ne kadar şükretsek az.

Not: İslam aleminin size anlattığı hikayeden çok farklı bir hikayeyi size sunduğumuzun farkındayız, fakat aynı noktaya varıyoruz, o da hz Hızır'ın yeryüzü olaylarına müdahale ettiği. A
ramızdaki tek fark; onlar inançların arkasını dolduramıyor, biz dolduruyoruz. Hz Hızır nasıl Hızır oldu, ölümsüzlük suyunu içmesi dışında size bir hikaye sunamıyorlar, biz ise sunuyoruz. O açıdan bakarsanız bizim size sunduğumuz hikaye dışında aslında ortada başka bir hikaye yok. Hz Hızır bu zamana kadar tabiri caizse tam bir gizemdi, bizde o gizemi şimdi ifşa etmiş olduk o kadar. Bu ifşayıda başkaları gibi masal anlatarak değil, Ayetlerin bize sunduğu verileri teker teker analiz ederek yaptık. Bu zamana kadar neden gizliydi? Onun ölüler diyarına itilmiş birisi olduğunu öğrendiğinizde nedenini sizde anlamışsınızdır, onun makam ve saygınlığına leke gelmemesi için gizli tutuldu ve keza kim olduğunu öğrendiğiniz zamanda neden kimliğinin gizli tutulduğunu daha iyi anlarsınız. Neden şimdi ifşa oluyor; çünkü ona artık ihtiyaç kalmadı ve doğrular eninde sonunda açığa çıkması gerek.

Bakınız; insanlığın kaderi yazılırken bu hikayeye böyle bir karakterinde renk katacağı düşünülmüş, sonra kullar arasından buna en uygun olanı seçilmiş, sonra suyun o kişiye görünmesi ve o kişinin o sudan içmesi, sonrada Allaha hizmet ederek o sudan içmenin kefaretini ödemesi takdir edilmiş. H
ayat dediğimiz bu romanı Rabbimiz yazmış, bu romanın içinede Ruhu'l Kudüs, İsa as, hz Hızır veya Yedi Uyur gibi hikayenin farklı bölümlerinde hikayeye girip çıkan karakterleri yerleştirmiş, her birinede diğerinden farklı bir hayat çizmiş. Rabbimiz neden bunu yapmış; birincisi hikayede devamlılığı sağlamak için. İnsanlığın tek bir kaynaktan geldiği ve beslendiği (gök) bilinmesi için. İkincisi; insanlık ve nesiller hikayelerden beslenir, Rabbimizde bizlere nesilden nesile anlatabileceğimiz ve ondan dersler çıkarabileceğimiz bir hikaye sunmak istemiş. Hz Hızır'ın hayatıda böylesine ibretlik bir hikaye. Bir yanlışın bedeli ne olur, bunu bize anlatan en güzel hikaye. Madem ortada bir yanlış var, neden Rabbimiz o kişiye bir ilim (ledün ilmi) bahşetti, onca hayr yapmayı, hz Hızır makamına erişmeyi nasip etti? O kişinin kim olduğunu öğrenirseniz Rabbimiz neden ona kıyamadığını, tam aksi hayrlar üzerinden kefaret ödemesine izin verdiğini daha iyi anlarsınız. Bu hikaye ne zaman son bulacak? O suyun bir sahibi var, o suyun sahibi ortaya çıktığı ve ona hakkını helal ettiği an, onun üzerindeki kıssas kalkacak ve o da normal hayatına geri dönebilecek.

61. Birlikte yürüyüp iki denizin birleştiği noktaya varınca balıklarını unuttular. O vakit balık sıyrılmış, denizde bir yol tutup gözden kaybolmuştu

Tefsiri: ölü bir balık canlanıyor ve denizde bir yol tutuyor, şimdi; Rabbimiz neden hz Musa'ya ölü bir balığı yanına almasını istedi, o balığın canlanması ile hz Hızır'ın kaldığı yerin ne alakası var? Burada verilmek istenen mesaj aslında çok basit, eğer aradığın kişi ölü bir balığın canlanması sonrası ortaya çıkıyorsa, bilki aradığın kişi ölüler diyarından geliyor. Biz bunu daha önce nerede görmüştük, yine Musa as'ın kıssalardan, inekle ilgili (Bakara Süresi; 73). Kurban kesilen bir ineğin uzvuyla bir ölüye vuruluyor, o da diriliyor. Bir can'a karşılık bir can. Bunu biraz açalım;

hz Musa hz Hızır'ı bulmayı kafaya takıyor, Rabbimiz ise aslında bu niyetinden fazla hoşnut değil, fakat hz Musa'ya bir ders bizlerede yani gelecek nesillerede öğüt çıkarmamız gereken bir hikaye sunmak istiyor. Bunun üzerine ne yapıyor Rabbimiz; e
y Musa illa gitmek istiyorsan, ölü balığı al ve git, o sana hz Hızır'ı çıkarır diyor. Ölü balık hz Hızır'ı nasıl çıkarıyor? O balık tamda tatlı ve tuzlu suyun, canlılar ve ölüler diyarının kesiştiği noktada diriliyor, yani balığın ruhu ölüler diyarından canlılar diyarına tekrar geçiş yapınca o iki boyut arasında bir kapının açılmasına vesile oluyor, işte o kapıdan da hz Hızır dışarıya çıkıyor çıkabiliyor. O ölü balık bi' nevi hz Hızır'ı ölüler diyarından çıkarmak için bir anahtar görevi gördü. Soru şu; iki büyük figürün buluşması için bu kadar zahmete gerek varmıydı? Vardı; çünkü bu dünya imtihan, vesileler, zahmet ve sabır dünyası. Tabiiki Rabbimizin "ol" demesiyle, bir emriylede hz Hızır çıkabilir ve hz Musa onca yolculuğa ve zahmete gerek duymayabilirdi, fakat o zaman hz Musa hatasından ders çıkarmaz, bizde Allahın düzenini anlayamazdık. En basiti iki denizin birleştiği nokta ölüler diyarına geçiş noktası olduğunu öğrenemezdik. Buradan çıkarmanız gereken ders ne; Rabbimiz bizlere bir hikaye sunarken bizlerin ders alabileceği ve ilahi düzeni anlayabileceği şekilde o hikayeyi sunuyor. Örneğin; "ol" deyip birşey oluverse, herhangi birşey vesile olmaksızın, o zaman bizler o şeyden sıfır nasihat sıfır bilgi sıfır sevap çekerdik. Nasihat alamayacağımız, ders çıkaramayacağımız, akıl ile kavrayamayacağımız, sevap toparlayamayacağımız bir yerde de ne kutsal kitaba gerek duyulurdu ne de yeryüzü imtihanına. Bu arada, kutsal kitabımızın bu derinliğini gördükten sonra, Kur'an-ı Kerim muhammedin uydurduğu bir Kitap diyenlerin ne kadar büyük bir gaflet içinde olduğunu şimdi daha iyi anlıyormusunuz? Gözle görünene inanmayan birisi, Ayetlerin satır arasında gizlediği mesajları görse ne yapardı acaba?

62-64. Kararlaştırdıkları yeri farkına varmadan geçip bir müddet gittikten sonra Mûsâ genç yardımcısına: “Şu kahvaltımızı getir de yiyelim artık! Gerçekten bu yolculuğumuz yüzünden hayli yorgun düştük” dedi. 63. Genç: “Şu işe bak! O kayanın yanında mola verdiğimiz sırada doğrusu ben balığın canlanıp suya atladığını sana söylemeyi unutmuşum. Onu sana hatırlatmamı bana unutturan da şeytandan başkası değildir. Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gittiydi” dedi. 64. Mûsâ: “İşte aradığımız zâten buydu!” dedi. Hemen geldikleri izleri takip ederek gerisin geri döndüler

Tefsiri: hz Musa'nın yanlış bir niyet üzerine yola çıktığını bu Ayetlerden de çok rahat anlayabilirsiniz. Örneğin; eğer işinizde şeytan size çelme takmayı başarıyorsa bilinki o işte hak yok. O balığı unuttuklarında ve bu işe şeytanın karıştığını anladıkları an aslında hz Musa hata yaptığını anlaması ve geri dönmesi gerekiyordu. Şeytanlar hakkında ne demiştik; şeytanlar hangi günah üzerinden girdiyse sadece o konuyla ilgili kişiye çelme takma hakkı, kişiye müdahale etme hakkı var demiştik. Demek bu yolculuk baştan itibaren güzel niyetler içinde yürütülmemiş. Ne niyetle yola çıkmış olabilirler? Hz Musa kendisinden daha bilge birisini nefsine kabullendiremedi, onu bulup ondan ilmi öğrenmeyi ve yeryüzünde en bilge kendisi olmak istedi. Bu hırsıda ilk Ayette anlıyorsunuz zaten, hiç durmadan yürüyeceğim demesinden onları bu yolculuğa sürükleyen motivasyonun nefsi dürtüler olduğunu anlıyorsunuz. Niyet baştan sakat oluncada, sonuç hayrlı olmuyor. Nitekim olmadı, onlar adına hüsranla sonuçlandı.














kelimelerden türemiş hurafeler