• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

bilinmeyenler ve bilinmesi gerekenler............     
"Allah: Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz, diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galiptir" (Mücadele Süresi; 58).



yunus as'ın yaşadığı olayların perde arkası- bölüm 1


Bu haftaki yazımızda Yunus as'ın kıssasını ele alacağız. Hızırda olduğu gibi bu yazımızda da olayların perde arkasını sizin için aralamaya çalışacağız, umarız sizin için hayrlı ve aydınlatıcı bir yazı olur. Değerli dostlar; bu tür olayların arka planını irdelememizin nedeni sizlere kaderin çalışması hakkında bilgi sahibi kılmak, dolayısıyla bu yazımızda da olayın sadece kadersel boyutunu ele alacağız. İlk önce Yunus as'la ilgili Ayetleri sıralayacağız, sonrada o olaylar neden yaşandı, kader nasıl çalışıyor bunun perde arkasını size aktarmaya çalışacağız. Ayetleri teker teker analiz etmeden öncesi sizleri Ayetlerle bir müddet baş başa bırakalım, sonrası olayların perde arkasına gireriz inşallah.

1. "Rabbin şehirlerin anasına, onlara ayetlerimizi okuyacak bir peygamber göndermedikçe onları yok etmiş değildir" (Kasas Süresi; 59)

Bu Ayet bizlere önemli bir bilgiyi aktarıyor, o da bir şehire bir elçi gönderilip o şehir uyarılmadan o şehrin yok edilmediği. Bizlere bir bilgi daha aktarıyor o da elçinin gönderildiği şehir, şehirlerin anası olmak zorunda olduğu. Bu bilgi bizim açıdan neden önemli? Hani merak ediyorsunuz, Kur'an-ı Kerimde
İsa as’la ilgili Ayet varmı diye, var, İsa as'a işaret eden Ayetlerden birisi bu Ayet. Bu Ayet bize İsa as hakkında ne tür bilgi veriyor? Kur'an-ı Kerim hakkında ne demiştik, Kur'an-ı Kerim bazen bir bilgiyi doğrudan verir, bazende verdiği bilgilerden cevabı sizin çıkarmanızı bekler demiştik. Örneğin; bu Ayet belirli bir peygambere işaret etmiyor, ama hangi şartlar altında bir peygamber iner onu bize anlatıyor. Çağınızda o şartlar oluştuğu zamanda bir peygamberin inip inmeyeceğini siz kendiniz çıkarabilmeniz gerekiyor. Sizin bilmeniz gereken, Allahu Teala yeryüzüne bir peygamber göndermek istediğinde bunu illa önden haber vermek zorunda değil, Rabbimiz ama bizleri açıkta ve gizemde de bırakmıyor, şu şartlar oluştuğunda bir peygamberin ineceğine emin olabilirsiniz diyor. Örneğin; kıyamet bir helakmı? Öyle, hatta yeryüzünün göreceği en büyük helak. Allahu Tealada bu Ayette diyorki, ben bir topluluğu böylesine bir helakla yüzleştirmeden o toplumun yaşadığı ana şehirlere peygamberimi gönderir ve onları uyarırım.

Hani birileri diyor ya, son peygamber geldi, artık başka bir elçi gelmeyecek diyor ya, işte bu Ayet onların tezini çürütüyor. Bu Ayet bizlere geçmiş veya gelecek farketmez, son peygamber gelmiş veya gelmemiş bundan bağımsız, bir bölge helak edilmeden öncesi o kavimin yaşadığı en kalabalıklı şehire mutlaka bir elçi indirilir diyor. Buradan da siz kendi çağınız için pay çıkarmanız gerekiyor. Örneğin; şuan biz ahir zamandamıyız, kıyamete yakınmıyız, kıyamet bir helakmı, günümüz büyükşehirlerine şuana kadar bir peygamber indimi, bunların analizini siz kendiniz yapıp kendi zamanınızda bir peygamber gelirmi gelmezmi bunu çıkarmanız gerekiyor. Örneğin; şuan şehirlerin anası neresi? Londr
a, New York, Paris, Berlin, Tokyo, Madrid vs. Kıyamet anı bir helakmı; helak. Bunlar kıyamet gününde yerle bir edilecekmi? Edilecek. Bu şehirlere bu zamana kadar bir peygamber indimi? İnmedi. Bu Ayete görede bu şehirlere ne olması gerek; mutlaka bir peygamber inmesi gerek. Eğer helak bu şehirlerin üzerine inecekse, ki kıyamet günü inecek, o zaman bu şehirlere mutlaka uyarıcı birisi gönderilmesi gerek.

Bu uyarıcıda ancak İsa as olabilir, ki bazı Ayetlerde zaten buna işaret ediyor, İsa as'ın kıyametin habercisi olduğunu söylüyor. üphesiz ki o (İsa), kıyametin (ne zaman kopacağının) bilgisidir" (Zuhruf Süresi; 61). Bakın arkadaşlar; sizlere Ayetler hakkında ne diyoruz, bir Ayete göre tefsir getirmeyin, Ayetleri bir bütün olarak ele alın, çünkü Ayetler bir bütünün parçası olarak inmiş, birbirlerini tamamlamak üzere indirilmiş, eğer Ayetleri teker teker ele alır ve tefsir yaparsanız Ayetlere haksızlık etmiş olursunuz diyoruz. Bu, kişinin bir günlük haline bakıp hakkında karar vermeye benzer, bu da sizi kişi hakkında yanıltabilir. Örneğin; bazı tefsirciler bu Ayeti sağından solundan kırpıyor, sonrada bunun İsa as'la ilgili olmadığını anlatıyor. Bunlar nasıl bu yanılgıya düşüyorlar; bir önceki bir sonraki Ayete bakmıyorlar, Kur'an-ı Kerim bir bütün olarak ne tür bir mesaj veriyor buna bakmıyorlar, bir Ayeti alıyor ve sadece o Ayete göre yorum getiriyorlar, bu da doğal olarak onları yanılgıya itiyor. Örneğin; bir Ayet "o" kıyametin bilgisidir diyorsa, "o" kelimesi ile İsa as'mmı kastediliyor bunu siz bir Ayete bakarak belki çıkaramayabilirsiniz, fakat bir başka Ayette (Kasas Süresi; 59) biz helakımızı indirmeden öncesi peygamberlerimizi göndeririz diyorsa, o zaman "o" kelimesi ile İsa as'ın kastedildiğini çıkarmanız gerek. Bir Ayet "o" kıyametin bilgisidir diyor, bir başka Ayette biz helak etmeden öncesi peygamberimizi indirir ve uyarırız diyor, kıyamet anıda bir helak olduğuna göre, "o" kelimesi ile burada İsa as'ın kastedildiğini siz çıkarabilmeniz gerekiyor. Yani, Ayetleri kendi başına ele almayın, mutlaka diğer Ayetlerle birlikte ele alın.

Bu Ayet hz Mehdi'ye işaret etmiş olamazmı? Olamaz, burada resulden bahsediliyor yani bir peygamberden, hz Mehdi'de peygamber değil. O, tebliğ ile uğraşmayacak, sadece kötüleri yok etmekten sorumlu kılınacak. Geriye o zaman kim kalıyor? İsa as kalıyor. Son peygamber geldi, bunun üzerine başka bir peygamber gelmesi doğrumu? İsa as yeni bir peygamber olarak gelmiyor, kendi zamanından günümüz zamanına bir zaman sıçraması yaşıyor o kadar. Bunuda peygamberimiz sav’ın tebliğini desteklemek için yapıyor. Eğer günümüz çağına ana rahminden doğarak gelmiş olsaydı, o zaman burada bir tuhaflık olurdu, son peygamberin üzerine yeni bir peygamberin doğması kafaları karıştırırdı. Fakat kendi zamanından günümüze gelmesi durumu değiştiriyor, son peygamberimizi son peygamber olmaktan çıkarmıyor. Üstüne yeni bir tebliğle gelmiyor. Örneğin yeni bir mesajla gelseydi yine kafaları karıştırırdı. Neden İsa as; çünkü hristiyan, yahudi ve müslüman, tüm bunlara eşit şekilde hitap edebilecek tek peygamber o. Ahir zaman öncesi kitap ehli olanlara Rabbimiz son bir uyarısını yapmak istemiş, bunuda üçünün anlayacağı bir peygamber üzerinden yapmak istemiş. Hristiyan ve yahudiler bunlara hitap edebilecek tek peygamber o, o yüzden başkası değil o, o gökte ahir zaman için bekletilmiş, onun üzerinden de son uyarı yapılacak. Gördüğünüz gibi herşeyin altında bir hesap var, herşey o büyük ilahi düzene hizmet ediyor.

2. "Doğrusu Yûnus da peygamberlerimizden biriydi" (Saffat Süresi; 139)

Mila
ttan Önce 793-753 arası Yunus as Ninova adında, günümüz Musul kenti, 100 bin nüfusa sahip bir şehire gönderiliyor. O dönemde Ninova dünyanın en büyük şehiri. Rabbimiz Yunus as’a Ninovaya git, onlar çok kötüleşti, eğer kötülüklerinden vazgeçmezlerse kendilerine helak ineceğini söyle diyor. Ne yapıyor şimdi Rabbimiz burada; bir yöreye helak indirmeden, yörenin ana şehirine bir peygamber gönderiyor. Yunus as ama gitmekte o kadar gönüllü değil, çünkü Ninovada yaşayanlar Asurlular, Yunus as ise Yahudi, Asurlularda yahudilerin düşmanı. İlahi emir geldiği zaman ama yapacak bir şey yok, Musa as nasıl Firavuna gönderiliyorsa Yunus as’da kendisine düşman bir yere gönderiliyor.

3. "Hani o, sahibinden kaçmış köle gibi, Rabbinden izinsiz vazîfe yerinden ayrılmış ve dolu bir gemiye kendini atmıştı" (Saffat Süresi; 140)


Yunus as yıllarca şehir halkına hakkı anlatıyor, ama rivayetlere göre bir iki kişi dışında kimse iman etmiyor. Yunus as Allahın azabıyla korkutuyor, insanlar
ama bu nasıl bir tanrıymışki bir kişi için bir şehiri yok edecekse, o azap buyursun gelsin diyor. Yunus as tebliğinde devam ediyor, onlarda söylemlerinde devam; aramızda bu kadar alim ve sanatkar varken, biz senin çizdiğin kurallara göremi hayatımızı yaşayacağız diyor ve yine Yunus as'ı dikkate almıyorlar. Aradan yıllar geçiyor, Yunus as bunların akıllandığını görmeyince eşyalarını toplayıp şehiri terkediyor. Yolda Allahu Tealadan kendisine bir vahiy geliyor. Geri dön ve onlara kendilerine 40 gün mühlet verildiğini, eğer hallerini değiştirmezlerse cezanın ineceğini söyle diyor. Yunus as bunun üzerine geri dönüyor ve kendilerine 40 gün mühlet verildiğini anlatıyor. 37. güne gelindiğinde halen iman eden yok, ama şehir halkın benizleri sararmaya ve şehrin üzerinde kara bulutlar toparlanmaya başlamış. Bunun üzerine Yunus as artık buradaki görevim bitti, bu şehire helak inecek diyor ve şehirden ayrılıyor.

O ayrılışı Kur’an-ı Kerim sahibinden kaçan köleye benzetiyor, neden buna benzetiyor? Peygamberler bir görevi kabul ettiklerinde, özgür iradelerinden vazgeçmiş olduklarını ve doğrudan Allahın emri altına girdiklerini beyan ediyorlar. Köle ve sahibi misali. Allahu Teala o peygambere doğrudan sahipleniyor ve emrinin dışında hareket etmemesini bekliyor. Ya kişi peygamber olmak istemiyorsa? Bu antlaşma zaten peygamber olmak isteyenle yapılıyor, nitekim Yunus as’da ataları gibi peygamber olmayı, Allahın dinini tebliğ etmeyi gönlünden geçiriyordu. Bu tür şeyleri gönlünden geçirmeside gayet doğal, çünkü amcalar, dayılar ve dedeler arasında bir çok peygamber var, o da onlar gibi olmak istiyor. Kendinizin sürekli atalarınızın hikayeleriyle büyütüldüğünüzü düşünün, sizinde onlar gibi tarihe geçmek istemeniz, onlar gibi tarihe damga vuracak mucizelere imza atmak istemeniz gayet doğal. Gönlünden geçen bu isteklerin nelere sebep olacağını, tarihe nasıl geçeceğini ama bilseydi, emin olun peygamberlik hevesinde olmazdı. Rabbimiz bunun gönlünden geçen istekleri işitiyor, bir müddet sonrada madem öyle, seni Ninova şehrine peygamber olarak gönderiyorum diyor. Yunus as ilk hayal kırıklığını orada yaşıyor, çünkü millet olarak kavgalı oldukları bir kavime gönderiliyor. O herhalde daha çok sakin ve küçük bir beldede görev bekledi. Günümüz memurları gibi, memur olmak için herşeyi yaparlar, atandıkları zaman ama mırıldanmaya başlarlar. Sonrada o görev yerinden uzaklaşabilmek için evlenirler, şunu bunu bahane ederler. Yunus as bi'nevi öyle bir duruma düştü.

Değerli dostlar; birisine Rabbim böylesine bir cezayı kesiyorsa, balık tarafından yutulmayı, ümmetini en zor anında yüz üstü bırakmayı nasip ediyorsa, sahibinden kaçan köleye benzetiyorsa, bilinki o ana kadar peygamberlik makamın hakkını veremedi. Zaten sürekli kaçmaya çalışmasından, mesleğinin hakkını veremediğini anlıyoruz.


Peygamberlere vazifesinden cayma hakkı neden tanınmıyor? Farklı nedenleri var, örneğin bir peygamber görevli olarak bir yere gönderildiğinde o halkın kaderi doğrudan o peygambere bağlanıyor ve o halkın kaderi değişmeden o peygamberin kaderi değişmiyor. Halk ve o peygamber arasında siz böylesine kadersel bir bağ kurduktan sonrada bunu öylesine değiştiremezsiniz. Ne zaman o halkın kaderi gökte bir sonuca bağlanırsa, ancak o zaman o peygamberin görevi sonlanmış sayılıyor. O yöre halkın kaderide henüz sonlanmamıştı, halen 3 gün mühletleri vardı. O mühleti beklemeden ayrılırsanız ne olur; onların kaderi size yazılır. Yunus as'ın o halkın kaderini yaşadığını nereden anlıyoruz? Ayrıldıktan sonra yaşadıklarından anlıyoruz.

4. "Sonra yolcular arasında kur‘a çektiler; Yûnus kur‘ayı kaybederek denize atıldı" (Saffat Süresi; 141)

Ninova halkı ile Yunus as’ın yaşadıkları arasındaki kadersel bağı şimdi dikkatle okuyunuz; Yunus as Ninova şehrinden ayrıldığında kocaman kara bulutlar şehrin üzerine çökmüş ve insanların benzi sararmıştı. Yunus as gemiyi bindiği ve yola çıktığı zamanda kara bulutlar geminin üzerine çöküyor ve o fırtına esnasında geminin şiddetle bir yerden diğerine savrulmasında da o geminin içinde insanların benzi sararıyor. Yunus as o şehir halkına sadece iki şans veriyor; birinci gidişi, 40 günlük uyarı için ikinci gidişi. Gemi mürettebatıda ona sadece iki şans tanıyor. Üç defa kura çekiliyor, her birinde ona çıkıyor, üçüncü çekilişte ise onu gemiden atıyorlar. O nasıl o şehir halkını fırtınaya teslim ettiyse, onlarda onu fırtınaya teslim ediyor.

Gemi burada şehir halkını temsil ediyor. Geminin içinde yaşananlarlada şehirde yaşananlar birbiriyle örtüşüyor. Örneğin; şehirde kara bulutlar gezinirken denizde de geziniyor. Şehirdeki insanlar benizleri sararıyor, gemi içindekilerinde sallantıdan benizleri sararıyor. Gemidekiler kargolarını denize atarak yüklerini hafifletiyor, şehirdekilerde dua, tövbe ve helalleşmeler ile yüklerini atıyor. Bir peygamberin kaderi, görev yeri ile ne kadar örtüştüğünü görüyormusunuz? Allahın izni olmadan ümmetinden kaçarak, onların kaderini kendi alın yazısınada yazmış oldu. Gemi halkı ve şehir halkı yüklerinden kurtulurken Yunus as ne yapıyor;  Yunus as geminin alt katında uyuyor. O kaos içinde bir görevli bunu farkediyor ve kendisini uyandırıyor, bu ortamda hiç uyunurmu, sende tanrına dua et, belki senin tanrın bizi kurtarır diyor. Sonra kura çekmeye karar veriyorlar, kim bu uğursuzluğa sebep olduysa kura çekimiyle bunu öğrenelim diyorlar. Kura çekiliyor ve kura Yunus as çıkıyor. Bu kişi mülayim birisine benziyor, yeniden kura çekelim diyorlar, yine Yunus as çıkıyor. Üçüncü defa yine çekiyorlar, yine Yunus as’a kura çıkıyor. Bunun üzerine söyle bize, senin mesleğin ne, nereden geliyorsun, hangi ülke hangi millettensin. Yunus as ben yahudiyim. Ben tanrıya inanıyorum, o göklerin tanrısı, o ki denizleri ve karayı yaratan. Bunu duyduklarında insanlar daha çok ürküyor, sen ne yaptında tanrını kızdırdın diyorlar. Bu arada da deniz şiddetlendikçe şiddetleniyor.

Söyle bize,
senin tanrının öfkesini dindirmek için ne yapmamız gerek, o da beni denize atın diyor. Bu fırtınadan sorumlu olan benim, beni atarsanız deniz sakinleşir diyor. Onlarda bu adamın suçundan ötürü bizi helak etme tanrı deyip Yunus as'ı kaldırıyor ve denize atıyorlar. Bu sayede o fırtınaya sebep olan yükten kurtulmuş oluyorlar, aynen şehir halkın tövbe ederek üzerlerindeki kara bulutları dağıtmaları gibi. Sonrası deniz sakinleşiyor. Burada kim kazanıyor kim kaybediyor; gemidekiler kazanıyor, Yunus as kaybediyor. Burada kim kazanıyor kim kaybediyor; şehir halkı kazanıyor, Yunus as ise kaybediyor. Demek bunlar helaklık deyip insanlardan sırtımızı dönmemek gerekiyormuş, yoksa onların kaderi sana bulaşırmış, ki peygamber olarak bulaşacağı baştan belliydi.

Gemide bunlar yaşanırken, şehirde neler yaşandı, birde bunu özetleyelim; şehir halkı felaketle yüzleşince mübarek bir zata gidiyor, o da halen vaktiniz var, felaktin inmesine 3 gün var, birbirinizle helalleşin, tövbe edin diyor. Ninova Kralıda olanları duyuyor, o da tahtından kalkıp kaftanını çıkarıyor ve çula sarınarak küle oturuyor. O dönemlerde çula sarınıp küle oturmak pişmanlık duygularını ifade edtmek, bağışlanmak için yapılan bir uygulama. Ardından Ninova’ da şu buyruğu yayınlıyor; Kral ve soyluların buyruğudur: hiçbir insan ya da hayvan –ister sığır, ister davar olsun– ağzına bir şey koymayacak, otlamayacak, içmeyecek. Bütün insanlar ve hayvanlar çula sarınsın. Herkes var gücüyle Tanrı’ya yakararak kötü yoldan, zorbalıktan vazgeçsin. Belki o zaman Tanrı fikrini değiştirip bize acır, kızgın öfkesinden döner de yok olmayız. Allahu Teala da Ninovalılar’ın bu çabalarını, kötü yoldan döndüklerini görüyor ve onları affediyor.

Ne oldu şimdi; Yunus as’ın helakından emin olduğu toplum affedildi, kendisi ise felaketin içine savruldu. Hangi felaket? O toplum ölüm sonrası ne tür bir helakla karşılaşaksa, onları yarı yolda bıraktığı için onların kabirde yaşayacağı duruma kendisi düşüyor. Gelelim buradan balık hadisesine...























kelimelerden türemiş hurafeler