synergy kendiyas- ölülerle konuşmak mümkünmü bölüm: 4
Bölüm 4
Uyanık halimizde ölülerle konuşmak imkansız ise, o zaman ruh çağırma seansları cinni mi? Aynen. Çağırdığınız varlıklar bir cin. Bunu yapanlara ne demek gerekiyor; cehalet arkadaşlar, bu insanlar kendilerini ne tür bataklığın içine sürüklediğini maalesef bilmiyor. Burada sıkıntı sadece bir cinni size bulaştırmak değil, burada büyük bir şirk söz konusu. "Hani Rabbin meleklere demişti: 'Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım" " Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üflediğimde hemen ona secde ederek (yere) kapanın" (Hicr Süresi; 28-29). Bu Ayet bizlere herhangi bir şüpheye mahal vermeyecek şekilde, ruhların Allahtan geldiğini anlatıyor. Allahu Teala insanı balçıktan yarattıktan sonrası, o canlıya kendisinden birşey bahşediyor, bahşettiği şeyede ruh diyor. Ruh nedir diye soruyorsanız; bunun tanımını Rabbimiz yapmış, ruh benim bir parçam demiş. Ruh, İslami bir kavram ve bunu ilk Rabbimiz kullanmış, gökte bu hadise yaşanırken, yani ruh Allahın kendisine patentlediği bir isim, dolayısıyla o kavramı anlamı dışında, yani farklı alanlarda farklı konularda kullanamazsınız.
Örneğin; ruh çağırıyorum dediğinizde Allahı çağırıyorum demiş oluyorsunuz, ruhla konuşuyorum dediğinizde Allahla konuşuyorum demiş oluyorsunuz, o ruhla dalga geçtiğinizde Allahla dalga geçmiş oluyorsunuz. Ruh hastası dediğinizde Allahın hasta olduğunu ima etmiş oluyorsunuz. Ruhsuz dediğinizde Allahın insanlara bir ruh bahşetmediğini ima etmiş oluyorsunuz. Kötü ruhlar dediğiniz zamanda Allahın kötü olduğunu ima etmiş oluyorsunuz. Bunlarda şirke giriyor. İnsanların ruh kavramını ne kadar bilinçsiz ve şirke götürecek boyutta kullandığını görüyorsunuz değilmi? Ruh hastalıkları kavramı bile tıp literatüründen kaldırılmalı, çünkü ruhlar hastalanmaz, nefis hastalanır, çünkü imtihanda olan ruh değil, nefis. Toplum olarak nasıl bu hale düştük; cehalet, ruhun ne olduğunu ve nereden geldiğini bilmiyoruz.
Not: uzaylılar, reptilyanlar, kötü ruhlar, düşen veya yardım eden melekler inançları, tüm bunların arkasında cinler var. İnsanlar cinlerden uzak durmaları gerektiğini bililyor, cinlerde insanların bunu bildiğini biliyor, kendi kimlikleri altında insanlara yaklaşamayacakları içinde farklı kimlikler altında insana yaklaşıyor ve kandırıyorlar. Siz lütfen o kanan ahmaklardan olmayın. Birisi ruhtan, uzaylıdan, düşen veya insana yardım eden meleklerden bahsediyorsa bilinki cinlerden bahsediyor.
Şimdi; ilk önce ruhların konuşmadığını çok iyi bilmeniz gerekiyor. Neden konuşmaz; çünkü ruhlar bu imtihan aleminin bir parçası değil, dolayısıyla onların bir amel defteri yok, amel defteri olmayanında konuşma hakkı olmaz. Ruhlar konuşmaz dediğimizde, bunun altında nedenler var; en basiti amel defteri yok, en basiti ruhlar levh-i mahfuz tarafından rızıklandırılmaz, rızıklandırılmaya ihtiyaç duymaz. Neden rızıka ihtiyaç duymaz; çünkü Allahın bir parçası. Rızık dağıtımın dışında olan biriside canlılarla iletişime geçmez. Örneğin; bir ruh sizinle iletişime geçseydi, sizin rızkınızda o gün o kelimeleri işitmek olacaktı. Ruhlar rızık dağıtımın dışında olursa ama, o zaman o ruhların canlılarla iletişime geçme olanağıda kapanıyor.
Bu olayın birde rızık boyutu var, o zaman? Aynen. İmtihanda olmayan değil, imtihanda olan kişi rızıklandırılır, burada imtihanda olanda nefisler. Her nefis için levh-i mahfuzda iki sayfa var, birisi canlılar diyarı için, diğeri ise ölüler diyarındaki rızkı için. Kişi öldüğü zamanda canlılar diyarındaki sayfası kapanıyor ve kişinin rızkı ölüler diyarındaki rızkına bağlanıyor. Bir kişinin canlılar diyarındaki rızkı kapandığı zamanda, hiçbir şekilde, Allah dilemediği takdirde tabiiki, o canlı tekrar canlılar diyarından nasiplenemez, bırakın birisine bir mesaj iletmeyi, canlılar diyarından bir oksiyen molekülü dahi nüfus edemez.
Ölüm sonrası amel defterleri açık kalmıyormu? Evet kalıyor, ama kişiye yeni bir amel nasip edilmiyor. Bunu biraz açalım; kişinin rızkını levh-i mahfuz belirliyor, kişinin o rızka verdiği tepkiyide amel defteriniz yazıyor. Bu ikisi birbirinden bağımsız birer oluşum. Birisi gökte diğeri ise yeryüzünde, sağ ve sol olmak üzere sizin omuzlarınızda. Birisi gökte sizin günlük rızkınızı hesaplayıp indiriyor, diğeri ise o rızka verdiğiniz tepkiyi kayıt altına alıyor. Örneğin; bir ölü sizinle konuşamaz, çünkü konuşmak rızka girer, rızkıda amel defteriniz değil levh-i mahfuz hesaplıyor, levh-i mahfuzda ölen bir kişinin rızkını öldüğü an kapatıyor. Yani, ölen birisinin halen yeryüzünde rızıklandırılıyor olması, örneğin halen canlılarla iletişime geçiyor olması ilahi düzene aykırı.
O zaman ölüm sonrası amel defterlerimizin açık kalmasının sebebi ne? Yeryüzünde işlediğiniz ameller başkalarını etkiliyor, etkilediği müddette size bunun hesabı yazılması gerekiyor. O amel defterlerin ölüm sonrası açık kalmasının nedeni bu, her eyleminizle yeryüzüne yatırım yapıyorsunuz, o yatırımın canlılar üzerindeki etkiside kayıt altına alınıyor. Bıraktığınız o eser kaç yüz yıl veya kaç nesil canlıları etkileyecekse o kadar amel defteriniz açık kalıyor ve sebep olduğunuz şeyler size yazılmaya devam ediliyor. Açık kalması ama, size yeni amellerin nasip olacağı anlamına gelmiyor. Neden; çünkü yeni amelleri levh-i mahfuz hesaplıyor, levh-i mahfuzda siz öldüğünüzde size yeni ameller hesaplamayı kesiyor, canlılar diyarı ile ilgili hesabınızı kapatıyor. O yüzden Rabbimiz israrla bu hayatı değerlendirin, çünkü ölüm sonrası geri dönüp yeni ameller işleme şansınız yok diyor. "Sizden birine ölüm gelip de: “Rabbim! Ne olurdu ecelimi biraz daha erteleseydin de sadaka verip iyi kullardan olsaydım!” diye yalvarmadan önce size verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcayın" (Münafikun Süresi; 10).
Bazı insanlar hergün ölüleri rüyalarında görüyor, öyle veya böyle istisnalar olamazmı? Öyle anlaşılıyorki siz kural nedir bunu bilmiyorsunuz. Zaten yasaları takmamanızdan, her yerde size torpil yapılmasını beklemenizden kurallarla ilgili inancınız ortada. Bakınız, yaşadığınız süre içinde kuralları takmayabilirsiniz, insanın işlettiği bu düzende her türlü torpilide kendinize hak görebilirsiniz, ölüp Allahın işlettiği düzene adım attığınızda ama kuralları takmama gibi bir şansınız yok. Peygamber, şehit, evliya veya sıradan bir vatandaş farketmez, herkes o kurallar önünde eşit ve o kurallara tabii olmak zorunda, kuralda diyorki ölüler ile canlılar iletişime geçemez. Nokta. Evliya, şıh veya zat dediğiniz kişiler son bin yıldır sürekli birilerinin rüyalarına giriyorsa, bilinki bu cinni. Peygamberler bile ümmetlerini geride bırakmak zorunda kaldı. Yücelttiğiniz o insanlar ama cemaat ve tarikatlarını geride bırakmıyor, ölüm sonrası dahi onları bilgi ve kerametle beslemeye devam ediyorsa, bilinki bu işte bir cinnilik var. Bilinki o cemaat ve tarikatın arkasındaki üst akıl cinler, o cemaati diri ve sağlam tutmak için kerametle besleyende, rüyalarda o zat sıfatında görünende onlar.
Bu adam iyi bir insan, iyi şeylere vesile oluyor, bu adamın iyi olup synergy kendiyas adı altında baatıl bir uygulamayı piyasaya sürmesini nereye oturtmalıyız? Bazen iyi insanlar kapasitelerini aşan işlere girebiliyor arkadaşlar, burada da söz konusu olan bu. Sizin bilmeniz gereken bir musallat kişiye öylesine inmez, o kişi mutlaka yaşantısıyla, dualarıyla, niyetleriyle o kapıları aralamış olması gerekiyor. Musallat birisine inebilmesi için o musallatın o kişide bir karşılığı olması gerekiyor. O ortak nokta üzerinden de kader o musallatın o kişiye o oyunu oynamasına müsaade ediyor. Örneğin; gelecekle ilgili merakınız vardır, fal ve tarot gibi şeylere merakınız vardır, ilgi alanınız Allahın tasvip etmediği şeylerdir, bu durumda kader o konuda maharetli bir musallatı size indirip sizi o konuda uygulayıcı konumuna getirebilir. Madem çok istedin, bul belanı diyebilir. Biz bu kişinin ne duaları ettiğini, ne tür alanlara ilgi gösterdiğini bilmiyoruz, bu işin sonunda ama ölüleri konuşturma iddiası varsa, bilinki bu adam Allahın tasvip etmediği şeylerle uğraşmış, ceza olarakta büyük bir musallat buna inmiş.
Birisinin iyi birisi olup olmadığını nasıl anlarız? Kaderin ona nasip ettiği şeylerden anlarsınız. İnsan insanı yanıltabilir, ama kader insanı yanıltmaz. İyi birisine kader iyi ameller nasip eder, kötü birisinede kötü ameller. İyi birisini kötülüklerden uzak tutar, kötü birisinide iyiliklerden uzak tutar. Birisinin iyi veya kötü birisi olup olmadığını öğrenmek istiyorsanız, kaderin ona günlük hayatında nasip ettiklerine ve bu hayatta miras olarak neleri geride bıraktığına bakın, oradan onun ne mal olduğunu net anlarsınız. Birisi hem iyilik yapıyor, hem ölüleri konuşturabildiğine inanıyorsa onu nereye oturtmalıyız; onu arafa oturtmalısınız. Bunlardan bu hayatta ne perhiz ne de lahana turşusu oluyor.
Kısacası, burada büyük bir musallat söz konusu, o musallatta bu adamı büyük bir bataklığa sürüklemiş. Şuanki laylaylom durumda sizi yanıltmasın, her musallatta olduğu gibi, bu da sonunda büyük bir çöküşle yüzleşir. Bu insanlar nasıl bu işlere kanabiliyor? Cehalet. Bu tür musallatlar eşleşebildikleri bedenlere iner, kandırmak içinde kişinin cehaletini kullanırlar. Bu adamda cahil birisi. Zaten kendiside itiraf ediyor, bilgilerimi üstadımdan (kendiyas adındaki bir cin) alıyorum diyor. İlginç olanı o cinnin burada synergy kelimesini kullanması. Sinerji kelimesi güçleri birleştirme anlamına geliyor, yani bu cin baştan itibaren insanları kendisine bağlamak için yola çıkmış.
Synergy kelimesini kullanarak kendi niyetini ifşa etmiş olmuyormu? Oluyor, zaten asıl tuzakta burada. İnsan bilmeden tuzağa düştüğünde cin ve şeytanlar o kişi üzerinde tam nüfus sağlayamıyor, çünkü kişi bilmeden hata yaptı. Cin ve şeytanlar insanların bedeni üzerinde tam hakimiyet sağlayabilmesi için o kişinin bilerek bir hata işlemesini sağlamaları gerekiyor, bunun içinde bazen cin ve şeytanlar kendilerini ifşa etme pahasına asıl niyetlerini insanlara gösteriyor. Nitekim burada da bunu yapıyor, her ortamda synergy kelimesini kullandırtarak asıl niyetini ifşa ediyor, sizi kendime bağlamak için yola çıktım, bana biat edecekseniz bunu bilerek biat edin diyor. Bu sayede bilmeden biatların önüne geçip o insanlar üzerinde tam kontrolü ele geçiriyor. O yüzden küresel çete bir çok ritüeli milyonların önünde yapıyor, insanlar kötülüklerini görsün, görmelerine rağmen halen izlemeye devam ediyorlarsa, o ritüel o kişilerde tutsun diye.
O cin Ayetel Kürsinin görevlisi olamazmı? Ayetel Kürsinin görevlisi vs bunlar hikaye, çünkü Ayetlerin böyle görevlileri yok. Allahu Teala bir Ayetini indirdiğinde o Ayeti evrenin o büyük işletim sistemine yükler, o işletim sistemin içinde yaşayan biz canlılarda o Ayeti okudukça o Ayet neye programlandıysa onu açığa çıkarırız. Evrenin İşletim sistemini android işletim sistemini, Ayetleride o işletim sistemine yüklediğiniz birer uygulama gibi düşünün. O Ayetler yeryüzüne indiğinde evrenin o büyük işletim sistemine yükleniyor, siz o Ayetleri okudukçada o uygulamayı açmış ve içeriğinden faydalanmış oluyorsunuz. Bundan bin yıl öncesi, yazılımla ilgili bilgilerin olmadığı bir çağda, Allah tüm düzeni nasıl kontrol ediyor sorusuna o dönemin bilge insanları böylesine bir cevap vermiş olabilir, Allahu Tealanın görevlilerle düzeni ayakta tuttuğu ve çalıştırdığı, bu o dönem için makul bir cevapta olmuş olabilir, bu ama günümüz için makul bir cevap değil, çünkü günümüz çağında Allah bir çok alanda perdeleri kaldırdı ve bizi aydınlattı, örneğin yazılımla ilgili bilgiler. O yüzden lütfen bilgilerinizi update edin, bin yıllık bilgilerinizi güncelleyin. Küreselciler bir telefonu hizmetinize sunduğunda o telefonun çalışması için başına bir görevli dikiyormu; dikmiyor, kendi başına çalışan bir sistemi size sunuyor. Lütfen bu büyüklüğü Rabbimizden de bekleyin.
Ayetlerin görevlileri yoksa, o zaman o cinler nereden geliyor? İnsanlar Ayetleri binlerce defa tekrarlayınca ortaya bir enerji çıkıyor, o enerjide cin ve şeytanları kendisine çekiyor, o cin ve şeytanlarda o kişinin açığa çıkardığı enerjiden beslendikçe kendilerini o Ayetlerin görevlisi olarak takdim etmeye başlıyor, burada yaşanılanda o. Ayetlere şeytanların bulaşması tezat bir durum değilmi, Allahın Ayetleri onları kaçırması gerekmezmi diye soruyorsanız; bu niyetinize bağlı, hangi niyete o Ayetleri okuduğunuza bağlı. Eğer niyet sakatsa, o zaman açığa çıkardığınız enerji hak bir enerji olmuyor, hak olmayan şeyede etrafınızda süzülen akbabalar (cinler) anında sahipleniyor. Bu adam hangi süreleri binlerce tekrarladı, Allahtan neler istedi, hangi duaları etti ve tüm bunları hangi niyet doğrultusunda yaptı, tüm bunlar artık önemsiz, çünkü öyle veya böyle bir yerde bir yanlış yaptığı aşikar. O yanlışta büyük bir musallatı kendisine çekti, o musallatta bununla ve sizinle top gibi oynuyor.
Buradan siz hangi dersi çıkarmalısınız; Allahın Ayetlerini okuyacaksanız bunu düzgün bir niyet doğrultusunda okuyun. En basiti dünya nimetleri için Ayet okuyorsanız bilinki bir cin size bulaşacak. Niyetinizden emin olduktan sonrası, asla bir Ayeti bir kelimeyi binlerce kez tekrarlamayın. Göğün sizi işitmesi için bir sağıra bağırdığınız gibi binlerce defa bağırmanız gerekmiyor, her kelime her cümleniz işitiliyor ve talebiniz eğer haksa, o rızkın size inmesi için bir kelimeniz bir duanız bile yetiyor. Şunu net anlamalısınız; rızıklar bir kelimeyi ne kadar tekrarladığınıza göre belirlenmiyor, tarikatların bu topluma soktuğu en büyük hurafelerden biriside bu, şu duayı okursanız şunu elde edersiniz gibisine, neye göre o zaman rızıklar belirleniyor; yaşantınıza göre belirleniyor, daha doğrusu 4 neslin yaşantısına göre, daha doğrusu 4 neslin o konuda işlediği amellere göre belirleniyor. Örneğin; hangi konuda rızık istiyorsanız o rızıkla ilgili sülalenizde bir defo varmı buna bakınız. O defoyu kaldırmadıktan sonrasıda kıçınızı yırtsanız, bin değil bir milyon defa bir Ayeti okusanız o konuda sizi rızık inmez. Tüm bunları bilmeniz içinde uzman olmanız gerekmiyor, İslam inancın kıssas kuralına göre işlediğini bilmeniz, bu basit ve çok ilkel kuralı bilmeniz yetiyor.
Bilmeniz gereken bir diğer hususta, her rızkın bir vakti saati olduğu, o rızkın size inmesi içinde sizlerin bekletileceğini bilmeniz gerekiyor. Neden bekletiliyoruz; çünkü bir rızkın size inmesine karar verildiğinde, siz ve çevreniz onu kaldırabilecekmi buna bakılıyor, hazır değilseniz, o zaman onu hazmedebilecek kıvama gelinceye kadar size bir olgunlaşma süreci tanınıyor. Birşeyi Allahtan istediğinizde öyle veya böyle bir bekleme ve sabır sürecine itilirsiniz. Niyet sakat olursa, binlerce zikirlede göğü taciz eder, hak etmediğiniz bir rızkı zorla elde etmeye çalışırsanız, o rızkı hazmedebilmeniz için kendinize bir olgunluk ve sabır sürecide tanımazsanız ne olur; cinler size bulaşır. Bir musallat siz bulaştıktan sonrada, ama ben Allahtan istemiştim, ben Allahın Ayetlerini okumuştum gibisine salağa yatmak yok.
Özetlersek. Çok karmaşık bir konuyu sizin için olabildikçe anlaşılır kılmaya çalıştık, bunun içinde çok farklı konulara girmek zorunda kaldık, umarız sizin için hayrlı ve aydınlatıcı bir yazı olmuştur. Tekrarda hayr olduğu için, önemli noktaları kısaca özetleyelim inşallah; ruhların bu imtihan dünyasının bir parçası olmadığını çok iyi anlamanız ve o kavramı kullanırken büyük saygı içinde kullanmanız gerek, çünkü ruh kutsal birşey çünkü Allahın bir parçası. Eğer ruhlar imtihan alemin bir parçası değilse, o zaman konuşanın ruh olmadığını, imtihanda olan neyse, bu durumda nefis, konuşanın o olduğunu çok iyi bilmeniz gerekiyor. Sonrası o nefislerinde bir bedene sahip olmadan konuşamayacağını çok iyi bilmeniz gerekiyor. Nefsin görüntüsünü gördünüz, o öz haliyle nefis konuşamaz, konuşabilmesi için bir vasıtaya, örneğin dil ve ağız, ihtiyacı var. Kısacası, eğer birisi sizinle iletişime geçiyorsa bilinki ortada bir nefis ve bir beden var. Sonrası o bedenin sizinle iletişime geçebilmesi için ortak duyu organlarınız olması gerektiğini çok iyi bilmeniz gerekiyor. O farklı bir frekans siz farklı bir frekansta olursanız, örneğin siz fiziki bedenin içinde, ama o enerjiden oluşan bir bedenin içinde olursa, bu durumda o iletişim mümkün olmaz. Mutlaka ortak bir frekansta buluşmanız gerekiyor.
Varmı böylesine ortak bir ortam ve bir beden; var, uyku ortamında o iletişimi sağlayabilirsiniz. Uykuya dalıp bilinciniz fiziki bedeni terkedip şablon bir bedene atladığında o şablon bedenle gayp alemindeki varlıklarla iletişim kurabilirsiniz. Kim bu varlıklar; cinler. İletişim kurabileceğimiz o varlıklar arasına ölülerde giriyormu; çok ama çok istisna durumlarda giriyor. O yüzden İslam dini uykuyu bir ölüm olarak tanımlıyor, o ölüm anında da siz elbette bir başka ölü ile iletişime geçebilirsiniz. Levh-i mahfuz bir ölünün ölülerle iletişimini yasaklamıyor, canlılarla yasaklıyor, çünkü o ölünün canlılar diyarı ile ilgili rızkı kapatıldı. Bir ölünün bir başka ölüden rızıklanması, bu durumda siz, levh-i mahfuz açısından sorun değil. Fakat yinede bu iletişime çok istisnai durumlarda izin veriliyor. Örneğin eğer birisi bir gün birsinin bir diğer gün başka birisinin rüyasında sürekli dolaşıp duruyorsa, bilinki cinni.
Synergy Kendiyasda zaten buradan kaybediyor; onlar her gün ve her hafta birisini konuşturuyorlar, ortada istisna diye birşey bırakmadılar ve bunu gündüz vakti yapıyorlar, gündüz vaktinde de siz veya bağlı olduğunuz cin farketmez, bir canlının bir ölü ile iletişime geçmesi imkansız. Bu salaklar sürüsü insan ve ölülerin asla bir araya gelemeyeceği bir ortamda bu şovları sergiliyorlar, o da gündüz vaktinde. Bunada ne rızık açısından levh-i mahfuz, ne de fiziki bedenleriniz müsaade eder. Siz diri ve kendi fiziki bedeninizin içinde olduğunuz müddet ölünün o şablon bedeniyle iletişime geçemezsiniz. Peygamberler dahi geçememiş, geçebilmek için o ölüyü fiziki bedenine geri döndürmek zorunda kalmış, ki siz geçebilesiniz. Kural basit; ölü ile konuşabilmek, ondan rızıklanabilmek için ölü olmanız gerekiyor, canlı ile konuşabilmek içinde canlı olmanız gerekiyor. Örneğin; bir ölü canlılar diyarına geliyorsa, o zaman bizimle konuşabilmesi için canlanması gerek, biz bir ölü ile konuşmak istiyorsak, o zaman bizimde onun boyutuna geçiş yapmamız gerekiyor, bu durumda ölmemiz gerekiyor, örneğin uyku hali. Nokta.
Değerli dostlar; çok korkunç bir çağda yaşıyoruz, bu çağa baktığımız zamanda Nuh as'ın çağını görüyoruz. Nuh as'da kendi çağı hakkında ne duasını etmişti; "Nûh dedi ki: "Yeryüzünde kafirlerden bir tek kişi bırakma." "Çünkü Sen onları bırakırsan; kullarını saptırırlar. Kötüden ve öz kafirden başka da evlat doğurmazlar" (Nuh Süresi;26-27). Bunları helak et, yoksa nankör ve ahlaksız çocuklar doğrur duasını etmişti. Bu dua ve biz, ne alaka diyorsanız; peygamberler ve onların kavimleri insanlık için bir emsali temsil eder, örneğin hangi kavim hangi günahlardan ötürü helak edildiyse buna sebep olan dua sadece o kavimle sınırla kalmaz, o günahı işleyen tüm kavimler için geçerli olur. Bu dua tüm çağları kapsıyorsa, bizde Nuh çağını andırıyorsak, o zaman günümüz çağıda bu duadan nasibini alması gerekmiyormı; gerekiyor. Alıyormu; alıyor, doğurma ayrıcalığı bu çağın elinden alınmış. Bu da zaten kendi başına bir toplumu yok etmek için yetiyor. Günümüz nesline çocuk doğurmak nasip olmuyorsa, bilinki bunlar ahlaksız ve nankör çocuklar doğuracağı için nasip olmuyor ve bilinki bu çağ Nuh as'ın çağın aynısı. Günümüz çağın Nuh as kavimi helakından nasibi bu kadarmı; elbette değil, devamı peyderpey gelecek. Onlar nasıl suda boğulduysa, bu çağda suda boğulacak, aşı adı altında bedeninize enjekte ettiğiniz o su bir çoğunuzun sonunu getirecek. O su can damarlarınızı tıkayıp sizi boğacak. Nuh kavimi nefesten boğuldu siz damardan boğulacaksınız. Onlara lanet isabet etti, lanette nefesten geldiği için onlar nefesten boğularak öldü. Siz ise damardan boğulacaksınız, bunun sebebide içinize tıktığınız haramlar. Kıssasa kıssas.
Gördüğünüz gibi ilahi düzende şaşma yok, hangi kavimin hayatını yaşarsanız o kavimin kaderi ile yüzleşirsiniz. Yoksa siz o kavimlerin hayatları sadece masal olsun diye anlatıldığınımı sandınız. O kıssaslar ibret almanız, o hataları işlememeniz, işlerseniz ne tür bir akıbetle karşılarşırsınız bunun için anlatılmış. "Andolsun ki, gemiyi bir ibret olarak bıraktık, ibret alan yok mudur?" (Kamer Süresi; 15).
Böylesine helaklık bir çağda da siz ne yapabilirsiniz; yapacağınız tek şey kendi Nuh geminizi kurup kendinizi ve sevdiklerinizi kurtarmaya çalışmak. Nuh as 950 yıl boyunca aralarında kalıp onları kurtarmayı başaramamışki siz başarabilesiniz. Bazı toplumlar helakı hak ediyor, Rabbimiz bu çağında helakını Murad etmiş. Kurtarabildiğiniz kadarını kurtarın, gerisini bırakın o dünya hırsı ve sarhoşluğu içinde. O yüzden biz sizlere bir kaç yıldır kefaret, kefaret ve kefaret diyoruz, çünkü çok korkunç olaylar bizi bekliyor, o helak yeryüzüne indiği zamanda sizlerin hazırlıklı olmasını, kefaretlerinizin birer Nuh gemisi olmasını, herkes ve her yer batarken sizlerin hayatta kalmasını istiyoruz. Yazımızı bu kadar olumsuz cümlelerle tamamlamak istemezdik, fakat görünen köy kılavuz istemez, bizler bizden sonraki nesilleri çoktan kaybettik, bizden öncekilerde zaten helaklık, çünkü bu gençlik onların mirası. Gerisini siz hesaplayın. Kendiniz, aileniz, sevdikleriniz ve sizi sevenler için Nuh geminizi işa edin. Allaha emanetsiniz. -23.09.2025