• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

bilinmeyenler ve bilinmesi gerekenler............     
"Allah: Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz, diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galiptir" (Mücadele Süresi; 58).







ruh ve nefesin altındaki gizem bölüm: 4

Bölüm 4

Nefesimiz birşeyi boyut ötesi canlandırma dışında, boyut ötesini nasıl etkiliyor, mesela nefesimiz duygularımızı eylemlerimize aşılıyor, bunun gayp aleminde karşılığı ne?
 Her eyleminiz, düşünce ve niyetiniz bir nefes eşliğinde gerçekleşiyor, o nefeste belirli bir dalga boyutunda çıkıyor, sırda o dalga boyutunda yatıyor. Elektromanyetik spektrumu hiç inceledinizmi; 

       

Mavi ışık ile kırmızı ışığa dikkat edin, mor rengine doğru kaydığınızda dalgalar daha keskin ve kısa hal alıyor, kırmızıya doğru gittiğiniz zamanda daha uzun bir dalga boyutu. Burada zararlı olan dalga boyutuda mor ötesi olan boyut, kısa dalgalar, x-ışınları, gamma ışınları vs. Örneğin; cinler mor renginin dalga boyutlarında kendilerini gizler. O yüzden mesela masonik veya satanist örgütlenmeler mor rengini seçiyor, o yüzden mesela küreselciler kendilerini mavi ırk olarak tanımlıyor. Mor cinlerin beslendiği bir renk, bizler içinse kırmızı besleyici bir renk. O yüzden kanımızda oksijen çoğaldığında kırmızı kan hücreleri artar ve biz daha canlı oluruz, mavi hücreler çoğaldığında ise mesela oksijen düşer ve rengimiz söner, zayıf düşeriz.

Bu dalga boyutların n
efesle ne ilgisi var? Siz nefes alıp verdiğinizde sadece duygularınızı dışarıya aktarmakla kalmıyorsunuz, nefesinizin ritmi ve deriniliği ile aynı zamanda o nefesin dalga boyutunu belirliyorsunuz. O dalga boyutu ne yapıyor; o duygularınızın şiddetini, ne kadar yıkıcı ya da ne kadar besleyici olacak bunu belirliyor. Örneğin; öfke patlamaları yaşadığınızda nefesinizden çıkan dalga boyutu o kısa dalga şeklinde çıkıyor, sakin bir şekilde konuştuğunuzda ise uzun dalga boyutunda. Nefesinizle ne yapmış oldunuz şimdi; eyleminizin şidet boyutunu belirlemiş oldunuz. Örneğin; güneş ışınları o eyleminizi alacak ve farklı bir boyuta taşıyacak, o eyleminize duygu katan, o duygunun şiddetini belirleyende nefesiniz. Eylemlerimize nefes üzerinden duygu katıyoruz, nefesin ritmi ve derinliğide (dalga boyutu) o eylemin ne kadar yıkıcı ve besleyeci olacağını belirliyor. Örneğin; birisine bir yumruk attığınızda bazı insanlarda bu sadece çenede bir morarmaya sebep oluyor, bazı insanlarda çene kırıklığına, bazılarında beyin kanamasına, bazılarında ise ölüme. Bir eylem beş farklı kişide beş farklı sonuca sebep olabiliyor. Nasıl olabiliyor; o yumruğa kattığınız duygu sayesinde olabiliyor.  

Nefesiniz sadece bu dünyadaki eylemlerinizin sonucuna katkı sunmuyor, aynı zamanda ahiret hayatınada katkıda sunuyor. Örneğin; 
gıybeti ederken hararetli ve öfkeli bir şekilde bu gıybeti yaparsanız, kabir hayatında gıybetle ilgili günahın diyetini öderken içinize atılacağınız ortamda o kadar hararetli, sıkıcı, soğuk ve karanlık olacak, maruz kalacağınız cezada ona göre daha şiddetli olacak. Günahı işlerken ne duygusu yaşadı ve yaşattıysanız o duygular canlanacak ve soğukluksa soğukluğu, karanlıksa karanlığı size yaşatacak. Bir nefesin ne kadar önemli olduğunu nelere muktedir olduğunu görüyormusunuz? Buradan ne dersi çıkarmalısınız; bir günah işlerken belki o an nefsinizi kontrol edemeyebilirsiniz, ama en azından duygularınızı kontrol edin, o günahınıza nefret, kıskançlık, hasetlik, intikam gibi kötü duyguları bulaştırmayın. Bulaştırırsanız eğer, o zaman ruhunuzu o günaha bulaştırmış oluyorsunuz, ruhta nefes üzerinden o eylemin doğuracağı sonucu kat ve kat artırıyor. 

Hocam bazıları çok sakin bir nefeslede kötülük yapabiliyor, kötülük yaparken sakinliğini koruyabiliyor, bunların durumu ne? İstisnalar kaideyi bozmaz, bizim için geçerli olan istisnalar değil, kural. Kuralda diyorki; rüzgar nasıl şiddetlendiğinde yıkıcı olabiliyorsa, nefesiniz şiddetlendiği anda sindiği yeri yakıp yıkıyor. O yüzden yüksek tonda ve hararetli konuşma yapmadan öncesi bin d
üşünmek gerekiyor. Ne demiş atalarımız; ne ekersen onu biçersin. "Lokman: "Ey oğulcuğum! İşlediğin şey, bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, Allah onu getirip meydana kor. Doğrusu Allah Latif'tir, haberdardır" (Lokman Süresi; 16). Sebep olduğumuz zarar veya iyilik hardal tanesi boyutunda olsa dahi, bu dünya ve ahiret hayatında karşımıza çıkacak. Nefesiyle sürekli fırtınalar estiren insanlar bilsinki o nefesin hesabı onlardan sorulacak. Nasıl; İslam dini kıssas kuralına göre çalışır. Siz fırtına estiriyorsanız, o fırtına gayp aleminde karşınıza en basiti yakıcı bir fırtına, ateşinizi sürekli alevlendiren bir hortum olarak karşınıza çıkacak. Siz, ateş biraz dinsede biraz rahatlayayım dediğiniz her defasında bir lodos ortaya çıkıp ateşinizi daha hararetli ve yakıcı hale getirecek. Siz yeryüzünde insanları nefesinizle nasıl sürekli tetikte ve huzursuz bıraktıysanız, o nefeste ahiret hayatında sizi tetikte tutacak.  

Not: bizim için istisnalar değil, kurallar önemli, çünkü kurallar esnemez. Örneğin; atalarımızın günahlarını bu dünyada çektiğimiz neden Kur'an-ı Kerimde yazmıyor, bu kadar önemli bir bilgiyi Rabbimiz neden kutsal Kitabımıza yerleştirmemiş? Yerleştirmemiş, çünkü eğer yerleştirirse o zaman bu bir kural olur ve herkes için geçerli olur. Bu iyi birşey değilmi; değil, çünkü o zaman ne siz bir istisna olabilirsiniz ne de rothschild ve rockefeller gibileri. Rabbimiz bazıların günahın ahiret hayatına saklamak istemiş, bazılarınada ataların yükünü yüklemek istememiş, yetim vs olduklarından ötürü. Eğer ama onu Ayetlerde ansaydı, o zaman herkes o kurala uymak zorunda olurdu. Hani merak ediyorsunuz, bazı şeyler neden Ayetlerde anılmıyor diye, işte sebebi bu; Ayetlerde anılırsa istisnalar olmaz, herkes ona tabi kalmak zorunda olur. Kuralları Ayetler belirliyor, o kurallar delinmesi gerektiği zamanda, hangi şartlar altında delinebilir bunu yine Ayetler belirliyor. Örneğin; Rabbimiz domuz etini haram kılıyor. Başka bir Ayettede şu duruma düşerseniz, istisna olabilir diyor. Sizin bilmeniz gereken, Rabbimiz herşeyi bir Ayetle bir yasaya dönüştürmemiş, bunun sebebide gri alanlara, istisnalara izin vermek için. 

O zaman biz ne kadar öfkelenirsek öfkelenelim daima sakinliğimizi korumalıyız, öylemi? Aynen. O yüzden Rabbimiz sürekli sabıra vurgu yapıyor. Sabırlı kişi kimdir biliyormusunuz; üzgün ve/veya kızgın anlarında ruhunu korumasını bilendir. Sabırlı olan kişi, negatif moda girdiğinde ruhunu koruyan, ruhunu o olaylardan uzak tutan kişidir. O an ruhumuzu koruyup koruyamadığımızı nasıl anlarız; nefesimizden. Nefes ruhtan gelir, dolayısıyla nefesinizden o kızgınlığınıza ruhunuzu dahil edip etmediğinizi anlarsınız. Kızgın ve öfkeli anlarınızda nefesinizi koruyabiliyorsanız, nefesiniz o kızgınlığa eşlik etmiyor ve sakinliğini koruyorsa bilinki siz sabırlı bir kulsunuz bilinki ruhunuzu koruyabiliyorsunuz.  

Rabbimiz sabırlı insanları sürekli cennetle birlikte anıyor, o yüzdenmi? Aynen. Her yeriniz kirli olsada, tüm hayatınız batsada siz eğer ruhunuzu temiz tutabiliyorsanız, o sorunlardan uzak tutabiliyorsanız o zaman bu cennetlik olmayı hak ediyor. Akçiğerin cenneti sembolize ettiğini, cennette de nefes borularına benzer borular olduğunu
, oradan da bizlerin üzerine ruhani bir esinti ineceğini, o esintide akçiğerde olduğu gibi cennet bahçe ve meyvelerini besleyeceğini düşünerseniz, bu hayattaki nefesinizle o altyapıyı siz hazırlamış oluyorsunuz. Sıkıntılı bir anınızda öfkenizi, kızgınlığınızı, hayal kırıklığınızı kontrol altına alır, nefesinizdeki sukuneti kaybetmezsiniz, o sukunet cennette güzel bir esinti olarak karşınıza çıkacak, siz oraya girinceye kadarda cennet bahçenizi besleyecek. Kişi ama yeryüzünde her kızdığında ortaya hararetli ve öfke dolu, yıkıcı bir nefes çıkarırsa, o zaman yıkıcı ve yakıcı bir esintiyi ortaya çıkarır, bu dünya ve ahiret hayatında biçeceğide o olur. Örneğin; "Fakat onlar uykudayken rabbin tarafından gelen kuşatıcı bir âfet bahçeyi sarıverdi de bahçe kesilip kurumuş gibi oldu" (Kalem Süresi; 19-20). Bu insanlar bahçeye giderken haseti ve kötülüğu konuştular, aldıkları karşılıkta o oldu, yıkım.

Kural basit; nefesiniz rüzgarı, rüzgarda rızkı 
temsil eder, güzel nefes alırsanız güzel rızıkla, kötü nefes alırsanız kötü rızıkla karşılaşırsınız. O zaman cennete girmenin önşartı neymiş; nefesi kirletmemekmiş.

Hocam koah hastaları kötü nefes alıyor, onların durumu ne? Bu hastalık birine isabet ettiyse bilsinki şuan yanıyor, bilsinki azap üzerine inmiş. O azap ahiret hayatında devam edecekmi; Rabbim bilir, fakat bu hayatta azabın üzerine indiğini bilsin. Ne demiştik akçiğer hakkında; akçiğer cenneti temsil eder. Eğer Allah elinizden akçiğeri alıyorsa, bilinki aldığı kadar cennetten uzaksınız. Tekrar cennete yakınlaşma şansınız varmı; ölmediyseniz, halen şansınız var, bol kefaret, tövbe ve pişmanlıkla bu hayatta size inen azabın sizinle birlikte ahiret hayatına intikal etmesine engel olabilirsiniz. Bu yazı vesilesiyle akçiğer hakkında size kısa bir bilgi daha verelim; akçiğer nefesin merkezi olduğu için nefesle ilgili tüm günahlar buraya iner. Örneğin sözle edilen günahlar örneğin lanet ve beddualar. Eğer birisi sigara ile akçiğerlerini zehirliyorsa, farklı akçiğer hastalıkları yaşıyorsa bilinki bu insanın akçiğerleri üzerinde çok lanet ve beddua var. Çözüm; kefaret. 

O zaman bir olaya nefesimizle verdiğimiz tepki cennet ve cehennem mekanımızı değil, ama orada karşılaşacağımız nimetlerin şiddetini (derecesini) belirleyecek, öylemi? Aynen. Cennet ve cehennem mekanınızı fiziki eylemleriniz belirliyor, nefesiniz ise gayp aleminde karşılaşacağınız duyguları ve o duyguların boyutunu belirliyor. Kıssasa kıssas.
 Not: sadece ahiret hayatı değil, Allah bu dünyada da o kıssası alıyor, 4 nesil kuralı. Ahiret hayatı nedir; bu dünyada işlediğiniz amellerin karşılığını almaktır. Fiziki eylemse fiziki eylem, duyguysa duygu, kime ne yaşatıyorsanız denginde bir ödül veya ceza alıyorsunuz. O zaman ahiret hayatında kötü duygu yaşamamak için ne yapmalıyız, kimseye kötü duygu yaşatmamalıyız. Yaşatmamak içinde neyi kontrol etmemiz gerekiyor; nefesimizi. Örneğin; siz bu dünyada kimseye korku duygusunu yaşatmazsanız, Allah sizi cehenneme atmaz, çünkü cehennem insanda korku duygusunu açığa çıkarıyor. Sadece bir duyguyu başka birisine yaşatmayarak ne yapmış oldunuz; kendinizi cehennemden uzak tutmuş oldunuz.

Nefes duyguları açığa çıkarır, o duygularda ahiret hayatında, hatta bu dünyada yaşayacağımız duyguları belirler. Bu kadarmı; değil, nefes aynı zamanda rüzgar gibi estiği için nefesiniz aynı zamanda besleyici özelliğe sahip. Örneğin; eğer öfkeli anlarınızda nefesiniz sükunetini koruyabilirse, o zaman o nefes cennet bahçenizde hoş bir esinti olarak ortaya çıkıp cennet bahçenizi öylesine güzel besleyecekki orada alacağınız tatlar, cennetin başka bir yerinde bulunmayacak. O yüzden sabırlı insanların gireceği cennet diğerlerinden çok farklı olacak. Bir olayda sukunetinizi koruyabiliyormusunuz, yoksa kendinizden geçip herkese saldırıyormusunuz. Ne fark eder? Çok fark eder, bağırdığınızda nefesiniz sert ve yıkıcı bir fırtına ortaya çıkarıyor, kısa dalga boyutunda, sukunetinizi korursanız ama, o zaman nefesiniz sakin ve hoş bir esinti şeklinde ağzınıdan çıkıyor, uzun dalga boyutu, bu ikiside tabiatta nasıl farklı etkilere sahip oluyorsa, b
irisi tabiatı yıkıyor diğeri ise besliyor, ahiret hayatında farklı etkilere sahip olacak, birisi sizi cehennemde ateşi alevlendirecek, diğeri ise hoş bir esinti şeklinde sürekli cennet bahçenizi besleyecek ve meyveleri diğer cennet mekanlarına göre çok daha lezzetli, rengi çok daha albenili olacak. 

O zaman bol sabır göstermeliyiz? Aynen. O yüzden Rabbimiz sabır üzerinde çok duruyor. S
abırlı olan kişi, ruhunu dünyevi kargaşalara alet etmez, dünyevi işlere alet olmayan ruhta en hararetli anlarda bile nefesini korur, korunan nefeste hoş bir esinti şeklinde kişinin cennet bahçesinde açığa çıkar ve orasını daha olgun ve güzel bir ortama dönüştürür. Bu hayat içinde bu geçerli değilmi; rüzgar sertleşince ve soğuyunca meyve bahçelerimize zarar veriyor, hoş ve sıcak bir esinti içinde aktığında ama besliyor. 

Değerli dostlar; meyve ağaçlarını bahçenize diktiğinizi, çok ilgi ve zahmetle onları büyüttüğünüzü, gün gelip onların çiçek açtığını, sonrada soğuk bir hava dalgasının gelip hepsini öldürdüğünü, bir kaç yıllık tüm çabalarınızın boşa gittiğini düşünün. İşte öfke patlamaları bunu yapar, 
bir ömür ektiğiniz tüm güzelliklerin üzerine soğuk bir hava dalgası olarak çöker ve sermayenizi sıfırlar. Kuranda bahsedilen bahçe sahiplerinin durumunda olduğu gibi. O yüzden nefesimize lütfen çok ama çok dikkat edelim. Zaten kimseye kötülük yapmayalım, yanlışımız olacaksada ama bunu kin, öfke, nefret gibi duygular içinde yapmayalım. Neden; çünkü eyleminize duyguyu eklerseniz ruhu olaya karıştırmış oluyorsunuz, ruh karıştığı zamanda olay otomatik olarak ahiret hayatına intikal ediyor. Ruhunuzu (nefes) kötü olaylara bulaştırmanız sadece o eylemin doğuracağı sonucu artırmıyor, aynı zamanda ahiret yurdunuzda bir fırtına olarak açığa çıkıp, o zamana kadar ahiret yurduna yaptığınız tüm yatırmları yakıp yıkıyor. 

O yüzdenmi tövbe eden birisi ağlaması gerek? Aynen. Ağlayan birisi ruhunu temize çıkarır. Bir günah sonrası ağlamanız gühanızı temize çıkarmaz, bunun için kefaret gerekli, ama ruhunuzu temize çıkarır, o günahınızın ahiret hayatına intikal etmesine engel olur. Ruh ve nefis bunlar birbirlerinin kutupları, nefis dünyayı algılayacak şekilde yaratılmış, duyu organlarımıza bağlı, o yüzden mesken olarak kendisine beyini seçmiş, ruh ise nefise bir değer katmak için inmiş ve mesken olarakta duyguların merkezi olan kalbe yerleşmiş. Ruhumuz o zaman ne yapıyormuş; insana değer katıyormuş. Örneğin mertebesi yüksek olan insanlar en çok fiziki ibadeti yapan değil, ibadetlerine en çok duygu katan insanlardır. O yüzden eylemlerinize ruhunuzu yani duygularınızı kattığınızda o eylemin doğurduğu sonuç daha yıkıcı oluyor, çünkü ruhunuzu neye katarsanız o şeyin değerini artırıyorsunuz. İyi birşeyse o değerli oluyor, kötü birşeyse o eyleminde sonucu ona göre artıyor.

Ruhu günahlarınızın bir parçası haline getirdiğiniz zamanda, Allahın sizden ilk beklediği şey ilk önce ruhunuzu temize çıkarmak. Neden; çünkü ruhun bir görevi ilhamlarla sizi doğru yolda tutmak, bunun içinde kalbin belirli noktalarını kullanıyor, siz duyguları kirlettiğiniz anda o noktalara şeytanlar yerleşiyor ve onlar size rehberlik etmeye başlıyor. Kalbine bu şekilde şeytanların yerleştiği biriside sarhoş araba süren bir kişi durumuna düşüyor, sürekli kendisine ve çevresine zarar veriyor. Dolayısıyla arınma sürecinde günahın fiziki eylem boyutuna odaklanmadan, ilk önce kişinin o sarhoşluk hali giderilmeye çalışılır, çünkü kendisi o halde bırakılırsa o kendisine ve insanlara zarar vermeye devam edecek. Neden ilk önce ruhunuzu temize çıkarmanız gerekiyor, bir nedenide ruhun olaya kattığı değerden ötürü. Kattığı değeri iptal edebilirseniz, kişiyi hızlı bir şekilde büyük musibetlerden kurtarmış oluyorsunuz. Günahın kendisine gelmeden günahın eklentilerini tem
izliyorsunuz, acilen yapılması gerekenleri ilk önce yapıyorsunuz, en son çıplak haliyle günahın kendisi kalıyor, bunuda kefaretle kapatıyorsunuz. Ruhumuzu o günahlardan nasıl arındırıyoruz; ağlayarak. Kirlenmiş bir bedeni su ile nasıl temize çıkarıyorsanız, kirlenmiş bir kalbide suyla, ağlama ile temizliyorsunuz. Neden ağlamak; kirleten nefsiniz olduğu için o su nefisten gelmesi gerekiyor, yani beyinden aşağıya doğru akması gerekiyor.

Herşey ne kadar ince hesaplanmış görüyorsunuz, değilmi? Bir günahın kefaretine girişmeden öncesi sizden ilk önce o günaha bulaştırdığınız duyguları temizlemeniz bekleniyor. O yüzden mesela bir çok insan kefaret yaptığında tam netice alamıyor, çünkü o günahın duygu boyutunu ihmal ediyorlar. Ne kadar zarar verdiysem ben bunun maddi telafisini yaptım diyor ve konu kapandı sanıyor, ama kapanmıyor. 

Sizin bilmeniz gereken ruh ve nefis birbirlerini kontrol altında tutmak, gerektiğinde danışmak için varedilmişler. Eğer kişinin kalbi kinle kirletildi ve kalbiyle doğruyu göremiyorsa, Allah istemişki en azından nefsi, bilgileri toplasın ve o karar versin. Keza kişi cahil ve ilimden yoksunsa, bu durumda kalbi ona rehberlik etsin, irfanla kişiyi yanlış kararlardan korusun demiş. Rabbimiz insanı yeryüzüne indirirken şeytanlara insana musallat olma izni verilmiş, fakat Rabbimiz bu izni insanı koruma altına almadan yapmamış, ilk önce insana rehberlik edecek bir ruhu kendisine bahşetmiş. Madem şeytan insana bulaşacak, bende onun antidotunu yerleştireyim demiş. Ruha sadece bizi canlı tutma değil, aynı zamanda bize ilham verme yetkisini vermiş. Nasıl nefis ve şeytan bizlere tüm gün fısıldıyorsa, bunlara karşıda ruhumuz bize tüm gün doğruları ilham etmeye çalışıyor. Ne zamana kadar; ruhu kötülüklerinize 
alet edinceye kadar.

Rabbimiz bizlere bi' nevi iki tane karar verme merkezi bahşetmiş, birisi nefis diğeri kalp, birisi yanlış bir karar vermek üzere olduğunda diğeri düzeltsin, birisi bir karar verirken diğerine danışsın, birisi bozulduğunda, şeytanların istilası veya fiziki hastalıklar, diğeri onun için karar versin diye. Örneğin; nefis görüneni analiz etmek üzere programlanmış, ruh ise perde arkasını. Nefis bir konuda emin olmadığı zaman, elinde yeterince veri yoksa mesela, o zaman ruh perde arkasını görebildiği için ona doğru olanı ilham ediiyor, bunada biz feraset diyoruz. Nefis duyu organlarına bağlı olduğu için bir konuda karar verebilmesi için duyu organları üzerinden o konuda veri alması gerekiyor, göz ve kulak, ruh gayptan geldiği için ama fiziki verilere veya fiziki aleme bağlı değil, gaybı görüyor ve işitiyor, dolayısıyla elde fiziki veri olmadanda kişiye doğruyu gösterebilir. Ne zamana kadar; kalp kirlenenciye kadar. Kalp kirlendiğinde ruhumuz geri çekiliyor ve o hatları şeytanlar kullanıp onlar size gayptan bilgi aktarmaya başlıyor. 

Rabbimiz bizleri yeryüzüne indirmeye karar verdiğinde insanın iki farklı boyuttan saldırıya maruz kalacağı için, hem bizim boyut hem gayp, insana iki boyutuda algılayabilecek bir kontrol, karar ve uyarı merkezi bahşetmiş ve istemişki, bu ikisi, sağlıklı bir kalp ve sağlıklı bir akıl el ele versin ve yeryüzü imtihanını en güzel şekilde tamamlasın. Rabbimizin bu arzusunu biz yeryüzünde gerçekleştirebiliyormuyuz; değil, ya kalplerimiz çok kirli ya da çok cahiliz. O yüzden mesela tele 1, halk tv, odatv gibi muhalif kanallar sürekli bir nefret dilini kullanıyor. Kalbe nefret yerleştiğinde çünkü insan doğruyu göremiyor. Bu söylediklerimizi istihbarat örgütleride biliyor, kullanmak istedikleri topluluğa yaptıkları ilk şeyde nefret tohumu ekmek oluyor. Neden; o insana doğruyu gösterebilecek tek nokta kalpleri, bu insanların eline düştüğünüz zamanda bunlar ilk o noktayı hedef alıyor, onu saf dışı bırakmaya çalışıyor. Örneğin; bir yerin istihbarat örgütleri tarafından kontrol edilip edilmediğini nasıl anlarsınız; başınızdaki insanlar nefret söylemi kullanıyormu buradan anlarsınız. Bu yazı vesilesiyle bu kısa bilgiyide yazımıza eklemiş olalım.


Özetlersek: rüzgar ve nefes, birisi yeryüzünü besliyor, diğeri ise iç dünyamızı. Rüzgarın yeryüzündeki görevi ne; ağaç ve bitki örtüsünün daha sağlam kök salmasını, tohumların yayılımını, tabiatın carbon monoksit gazından beslenmesini sağlamak ve bulutları kaldırıp yağmurun çıkışına ve taşınmasına sebep olmak. Bu ilahi görevi yerine getirebilmesi içinde ne şart; sert esmemesi şart. Örneğin sert estiği anda tabiata zarar veriyor. Demek burada önemli olan neymiş, birisinin iyi veya zararlı olması neye bağlıymış; ölçüye. Nefesimizinde iç dünyamızın rüzgarı olduğunu düşünürseniz, o zaman organlarımızın nefesimizden faydalanabilmesi için ne şart; sağlıklı bir nefes. Örneğin nefesimiz dengesiz olduğunda bunun iç dünyamıza yıkıcı bir etkisi oluyor. Sürekli stres altında olan insanları düşünün, o stres nefese yansıyor, o nefeste organlarınıza. Ortada sağlıklı bir nefes varsa ama, o zaman rüzgar 
bulutları nasıl kaldırıp bir yöreye rızık olarak gönderiyorsa, nefesinizde beyinin ortaya çıkardığı pozitif enerji bulutlarını alıyor ve bunu rızık olarak organlarınıza taşıyor ve organlarınızı besliyor. O yüzden biyoenerji tekniklerin olmazsa olması nefestir, çünkü bir yere kadar siz beyin gücüyle bir yere nüfus edebilirsiniz, bir yerden sonra mutlaka nefesinizi olaya dahil etmeniz gerekiyor. O nefes ne yapıyor; negatif enerjiler tarafından kuşatılmış, beynin ulaşamadığı hasta bölgelere ulaşmanızı sağlıyor. O esinti ve rüzgar tüm engelleri aşıyor ve o bölgenin iyileşmesi için ihtiyaç duyduğu besinleri ona ulaştırıyor. Bazen beyinde oluşturduğunuz pozitif enerjileri, bazen bedeninizde oluşturduğunuz ısıyı, bazende taze kanı. Rüzgarların doğada ne tür bir görevi varsa, nefesimizde iç dünyamızda bunu yapıyor.

Nefesiniz ama sadece iç dünyanızı beslemiyor, nefes vererek aynı zamanda dış dünyanızıda besliyorsunuz. Nasıl besliyorsunuz; duygularınızla. Nefesin etkisi buraya kadarmı; değil, nefesinizle siz aynı zamanda ahiret yurdunuzuda etkiliyorsunuz. Nasıl etkiliyorsunuz; nefesinizdeki dalga boyutuyla. Nefesiniz kısa dalga boyutunda, öfke patlamaları şeklindemi ağzınızdan çıkıyor, yoksa derin ve sağlıklı şekildemi, bu ikisi farklı sonuçlara sebep oluyor, birisiyle ahiret hayatına fırtına ekiyorsunuz, diğeri ile ise meyve ağaçlarınızı ve yeşilliğinizi olgunlaştırıyor, daha tatlı bir hal almasını sağlıyorsunuz. Her insanın elinde bir tapuyla, ahiret yurdundaki yerine ait bir tapuyla yeryüzüne indirildiğini düşünün, burada işlediğiniz amellerlede siz oraya belirli mahsulleri ekiyor, belirli mekanları inşa ediyorsunuz, nefesinizde o arsa üzerinde esen rüzgar. O rüzgarda bazen tüm mahsulü yok edebilir, bazende çok güzel besleyebilir, hepsi yeryüzünde ağzınızdan çıkan bir nefese bakıyor. Örneğin; siz nefesinizdeki o güzel ve sıcak tadı tüm yıl sürdüğünüzde, ahiret yurdundaki arsanız tüm yıl meyve veriyor, ahiret yurdundaki arsanıza yıkıcı bir kış veye bahar mevsimi yaşatmamış oluyorsunuz. Örneğin; soğuk ve öfkeli olduğunuz zaman, nefesinizden çıkan o sert ve soğuk rüzgar ahiret yurdundaki bahçenize bir dalıyor ve tüm yıl ektiklerinizi kökünden kurutup gidiyor. 
Bir nefesle nelere sebep olduğunuzu görüyormusunuz? Bir nefesle siz hem kendi iç dünyanızı, hem dış dünyanızı hemde bir sonraki hayatınızı şekillendirmiş oluyorsunuz. Neden hayat bir nefesle başladı bunu şimdi daha iyi anladınızmı? 

Hayat bir nefesle başlıyor, o hayatı başlatan ruhta bir nefesle bize iniyor, dolayısıyla nefesten bahsettiğiniz zaman ruhtan bahsetmeniz gerekiyor, ruhtan bahsettiğiniz zamanda nefesi anmanız gerekiyor, bu ikisi böylesine iç içe girmiş durumda. Her nefeste siz birşeye ruhunuzu bağışlıyorsunuz, her nefesinizde de ruhunuz bir nefes dilimi daha bedeninizde kalma hakkını elde ediyor. Sanki ruh ve nefis bir antlaşma yapmış, ruhumuz nefise; nefesle beni bedeninde tutarsan, bende sana her nefes karşılığında ruhun gücünü bahşederim, her nefesin bedelini öderim demiş gibi. Bu yazımızda da bu ikisini ve bu ikisi arasındaki bağı sizin için analiz etmeye çalıştık, u
marız yazımızdan arzu ettiğiniz bilgiyi ve bilhassa ihtiyaç duyduğunuz ilhamları almışsınızdır. 
Konu, konuları açıyor, bizce bu kadar bilgi yeter. Kendinize, ailenize, sevdiklerinize, sizi sevenlere, milletimize, devletimize, ümmete ve dinimize çok iyi bakınız. Allaha emanetsiniz. -17.10.2025






kelimelerden türemiş hurafeler