• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

bilinmeyenler ve bilinmesi gerekenler............     
"Allah: Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz, diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galiptir" (Mücadele Süresi; 58).







kefaretle ilgili sık sorulan sorular bölüm 3


Bölüm 3

Şeytanların burada konumu ne?
Şeytanlar günahlarımız üzerinden bedenlerimize giriyor, dolayısıyla onların üzerimizdeki hakkı işlediğimiz günahlar kadar. Hangi organ veya uzuvla birisine zarar verdiyseniz, o şeytanlar sadece o uzuv veya organlarınız üzerinde hak sahibi olabiliyor, bunun ötesinde bedeninize nüfus edemiyorlar. Sizin bilmeniz gereken, şeytanlar size bulaşıyorsa, birilerin sizlere inandırtmak istediği gibi düşük enerjiye sahip olduğunuzdan değil, günah işlediğinizden ötürü bulaşıyor. Suçu enerjide bulup insanları günahları ile yüzleşmekten alıkoyan, insanları o kötü ve yanlış yaşantı içinde tutan uzmanlardan uzak durun. Hayatınızda işler rast gitmiyor, sürekli sorunlarla boğuşuyorsanız bilinki bunun müsebbibi günahlar. Şeytanların size bulaşmasıda o günahlar üzerinden gerçekleşiyor. O günahlar bedeninizde kapılar açıyor, bedeninizde şeytanlar için yaşam alanları oluşturuyor.

Bunu nereden biliyoruz; Ayetlerden biliyoruz.
"Onlardan gücünün yettiği kimseleri dâvetinle şaşırt; süvarilerinle, yayalarınla onları yaygaraya boğ; mallarına, evlâtlarına ortak ol, kendilerine vaadlerde bulun. Şeytan, insanlara, aldatmadan başka bir şey vâdetmez" (İsra Süresi; 64). Bu Ayette birşey dikkatinizi çektimi; Rabbimiz ilk önce davetinle şaşırt, sonrası ortak ol diyor, yani bizleri şaşırtmadan, bir günaha sürüklemeden şeytanlar bizlere bulaşamıyor, hayatlarımıza ortak olamıyor.

Şeytan nasıl ortak oluyor? Canlı bir eşyayla bir günah işlediğinizde, örneğin bir organ veya uzuvla, o zaman ilk önce o günah mahali o uzuva veya organa nakşediliyor, o günahtan ötürü gelen şeytanlarda o suç mahaline yerleşip o beden parçacığımıza ortak oluyor. Eğer cansız bir eşya ile günah işliyorsak, örneğin sattığımız ürünler defoluysa, o zaman şeytanlar o ürünlerimize, o üründen kaynaklı gelirlerimize, o gelirle beslediğimiz çocuklarımıza ortak oluyor. Nasıl ortak oluyor? En basiti çocuklarımızın fıtratını kendi fıtratlarına dönüştürüyorlar. Yaramaz, kötü ruhlu bir çocuk ortaya çıkıyor. Konuştuğu zamanda konuşan çocuk değil, bedenine yerleşen şeytan oluyor.

Günahlarımızı bedenlerimizde taşıyoruz, o zaman? Aynen. Bizim bedenimizin madde ötesinde bir enerji boyutu var, buna bedenimizin quantum boyutuda diyebilirsiniz, bir beden parçasını bir günaha alet ettiğiniz zamanda bir kaç şey yaşanıyor; ilk önce o suçun işlendiği mahal o beden parçacığın içine ışınlanıyor, o suç mahali bedenimizin içinde yeniden var ediliyor, sonrası o günahın gayp aleminde ceza olarak karşılığı neyse o ceza o suç mahalinde hayat buluyor, o günahtan ötürü davet edilen şeytanlarda o mekana yerleştiriliyor. Örneğin; zulüm etmenin gayptaki ceza karşılığı yılanlar, bundan sorumlu beden bölgeleride bel ve omurga bölgesi, dolayısıyla birisine zulüm ettiğinizde bilinki gayp aleminde büyük bir yılanı belinizden omurganıza sokuyorsunuz. Siz zulüme devam ettikçede o yılan bundan besleniyor ve bedeninizde büyüyor.

Büyüdükçe ne oluyor? Enerji boyutunda sürekli büyüyen birşey bir müddet sonra madde boyutunda da varlığını hissettirmeye başlar ve hastalıklara sebep olur. Örneğin bu durumda skolyoz. Omurganız bir yılan gibi kıvrılıyor, siz o kıvrılmaya baktıkçada aslında oraya yerleşmiş bir yılana bakmış oluyorsunuz.

Biz kefaretle o zaman uzuvlarımızı ve organlarımızı bedenimize sinmiş bu suç mahallerinden, içindeki şeytan ve canlılardan arındırmış oluyoruz? Aynen. Omuzlarınızda bir borç var ve bu borç bir yük eşliğinde size biniyor. Bu borçtan kurtulduğunuz zamanda tüm bu yükten kurtulmuş oluyorsunuz. Bizler bu dünya'ya bir yükle geliyoruz ve bu yükler yaşayacağımız kaza ve musibetleri belirliyor. Yük kavramı negatif bir kavram dolayısıyla yükten bahsedildiğinde negatif bir süreçten bahsedilir. Bu yüklerin varlığı Ayetlerle sabit. Örneğin; peygamberimiz sav'ın üzerindeki yük. Bu yüklere karşı birşey yapıp yapmayacağınızda size kalmış. Biz birşey yapın diyor ve kefareti size öneriyoruz, borçlarınız öyle veya böyle sizden tahsil edilecek, kaderin haciz memurları kötü bir insan kılıfında, bir kaza kılıfında kapınıza dayanıp o borcu zorla sizden tahsil edecek, hemde canınızı yaka yaka, bizde kendinizi veya çocuklarınızı, torunlarınızı bu duruma düşürmeden gönüllü olarak borcunuzu ödeyin, o borcu çocuklarınıza ve sizden sonraki nesilleri bırakmayın, onlar sizin kadar bile o yüke sabredemez, o yükün altında çöker, kendinizi düşünmüyorsanız çocuklarınızı ve torunlarınızı düşünün diyoruz.

Kefaret sürecine girdik diyelim, o günahın ortaya çıkardığı yaşam alanını dokularımızdan söküp atmak bedenimizde sıkıntılara sebep olurmu? Az veya çok elbette olur. Az veya çok olmasını ne belirliyor? O yaşam alanını ortaya çıkaran günah belirliyor. Mağdur ettiğiniz kişi o an ne kadar büyük bir şok ve sarsıntı yaşadıysa, o günah çıkarkende siz o kadar acı ve sarsıntı yaşarsınız. O günah nasıl girdiyse öyle çıkar.

Bu sıkıntılar dikkate alınması gereken şeylermi? Değil, çünkü o semtomlar tıbbi kaynaklı değil, dokuların arınmasından kaynaklı. O semtomlar metafizik boyutta gerçekleşen bir arınmanın madde boyutuna bir yansıması, ötesi birşey değil.

Yaşadığımız sıkıntının tıbbi ya da metazfizik kaynaklı olduğunu nasıl anlarız? Tıbbi semtomlar aniden ortaya çıkmaz, bir evveliyatı olur ve o semtomlar kendi başına gelmez, titreme, ateş, morluk, şişlik, simetri kaybı, ishal gibi bir dizi ona bağlı semtomlar eşliğinde gelir. Sebepsiz, bir anda şikayetiniz ortaya çıktıysa, bu şikayetinize başka şikayetler eşlik etmiyorsa ve bu şikayetiniz kefaretle ilgili bir niyeti yapar yapmaz ortaya çıktıysa, o zaman bilinki o semtom tıbbi kaynaklı değil, metafizik kaynaklı.

Metafizik kaynaklı olması kötü birşeymi? Gayp boyutunda yaşadığımız birşeyin iyi veya kötü birşey olması, o anki amelinize bağlı. Örneğin; kötü bir amel sonrası değilde, arınma gibi hayrlı bir amel sonrası o sıkıntılar ortaya çıkıyorsa, o zaman bilinki yaşadığınız semtomlar hayrlı. Kaldıki o sıkıntılar zaten beklenen birşey. Dokularınız bir detoks sürecinden geçerken belirli semtomları yaşamanız gayet normal. Dokularımızla özleşmiş o suç mahallerin dokulardan arınması kolay birşey değil, o günah mahalleri o dokulardan sökülürken o dokular dikenli bir telden sıyrılıp ayrılıyormuş gibi büyük bir stresten geçer, bunuda siz bazen ağrı bazen başka bir duygu olarak hissedebilirsiniz. Arınma sürecinde yaşayacağınız olumsuzluklar ama bu boyutta kalır, ötesine geçmez. Niyetinizi eder etmez bir yerinizde bir ağrı bir sıkıntı zuhur ederse, bilinki bu, bu sürecin doğal bir parçası ve bilinki niyetiniz kabul oldu ve arınma başladı. Bu da sizi çok mutlu etmeli, çünkü bu, kaderle yaptığınız geri ödeme planın Allah tarafından kabul edildiğine, siz o ödeme planına sadık kaldıkçada kaderin sizi rahat bırakacağına işaret ediyor.

Bedenimizde değilde bedenimizin dışında bir olay yaşarsak, aile içi kavga veya ufak bir kaza gibi, bunu nasıl yorumlamalıyız? Niyet sonrası birşey yaşıyorsanız, bedenin içi veya dışı farketmez, hikmeti mutlaka niyetinizde aramalısınız. Kefaretler sadece bizi arındırmaz, aynı zamanda farkında olmadığımız yanlış ve kusurlarımızı bize gösterir. Örneğin; rızıkla ilgili kefaret yapıyor, sonrası kaza yaşıyorsanız, demek malda, vasıtanızda, canda, paranızda bir sıkıntı var. Kefaretinizde bunlar açığa çıkarmış oluyor. Bu durumda o kazayı nasıl yorumlamalısınız? O vasıtayı nasıl aldık, malımızı nasıl elde ettik, rızkımızı nasıl temin ediyoruz, adak borcumuz varmı, tüm bunları gözden geçirmemiz gerekiyor. Bir kefaret ile bir sıkıntınızdan kurtulmazsınız, ama o bir kefaretiniz sıkıntının kaynağını size göstermek için yeterli olur. O yüzden kefaret sürecini çok iyi takip etmeli çok iyi okumalısınız. Kefaretler sorunları açığa çıkarır, hangi şeylerin rızkımızı engellediğini bize gösterir, sorunlarımıza ışık tutar. Bunu gösterdikten sonrasıda kefaretlere devam edip etmemek size kalmış birşey.

Bu süreçte biz ne yapmalıyız? Kefaretler hangi konuları açığa çıkarıyorsa, o konuların üzerine gitmeli onlar içinde ayrı ayrı kefaret yapmalısınız. Bir rızık bize inmiyorsa, üzerinde onlarca farklı günah yükü olduğu için inmiyor, kefaretlerde o farklı günahları açığa çıkarıp varlığından bizi haberdar eder. Örneğin; niyet ettikten sonrası aile içi kavga yaşıyorsanız, demek sorun kavga ettiğiniz konu. Sıkıntılar kaderinizdeki düğümlerden kaynaklanır, kefaretinizde o düğümleri çözebilmek için, o düğümleri yani kaosu açığa çıkarır. Birşeyler açığa çıkması gerekki birşeyler çözülsün. Bazılarında da sessiz sadasız bu süreç yürür, çünkü o günahlar sessiz sedasız yapılmıştır. Kefaret deyip geçmemek gerekiyor, tüm bu sürecin arkasında kocaman bir ilim bir hikmet yatıyor. O zaman biz bu süre içinde ne yapmalıyız; olayların perde arkasını göremediğimiz için Allaha teslimiyat göstermeli ve mutlaka kefaretimizi yarıda kesmemeliyiz.

Kefaret bir geri ödeme antlaşması ve bu antlaşmayı siz Allahla yapıyorsunuz. Siz antlaşmaya sadık kalın, asla kefaretinizi yarıda kesmeyin, siz sorumluluğunuzu yerine getirdiğiniz sürede hiç merak etmeyin, Rabbimiz kendi üzerine düşeni ziyadesiyle yerine getirir. Yeryüzünde yaşanılan herşey, aldığınız oksijen molekülleri dahil, levh-i mahfuzda hesaplanıp kağıda alınıyor, sonrası size iniyor.
"Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (lev-i mahfuz) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır" (Hadid Süresi; 22). Sizin Allahla yaptığınız geri ödeme antlaşmasıda levh-i mahfuzda kayıt altına alınıyor. Siz bu antlaşmanın kendi tarafınızla ilgili sorumluluğunu yerine getirdiğiniz müddette, hiç merak etmeyin Allahta ziyadesiyle sözünü tutar.

Sözümüzde durmaz ve bozarsak ne olur, örneğin oruca niyetlenip bozmak? "Eğer bir topluluğun antlaşmayı bozacağından endişe edersen antlaşmayı derhal sona erdirdiğini onlara açıkça bildir. Allah ahdini bozanları asla sevmez" (Enfal Süresi; 58). Eğer siz antlaşmayı bozarsanız, birincisi Allahta antlaşmayı bozuyor, ikincisi Allahın sevgisiz kulları arasına alınıyorsunuz, üçüncüsü üzerinizdeki koruma kalkıyor, dördüncüsü size isabet edecek sıkıntıların dozajı artırılıyor, beşincisi bundan sonrası sözünüzün Allah nezdinde bir değeri olmuyor ve altıncısı bu süre içinde hangi konuda korunduysanız o da artı bir borç olarak size biniyor. Örneğin; orucumuzu bozduğumuzda, 60 gün oruç ile cezalandırılmamız. Neden 60 gün? O antlaşma kağıda döküldüğü ve o antlaşmaya karşılık Allah bir musibeti üzerinizden kaldırdığında, kaldırılan musibetin telafisini Allah o kişiden istiyor. Neden 60 gün? Antlaşmadan ötürü kader üzerimizden bir musibeti kaldırıyor, neyi kaldırdığını biz ama bilmiyoruz, bilmediğimiz içinde, üzerimizdeki en ağır borcu kaldırdığını varsayıyor, o da can borcu, can borcun diyetide 60 gün oruç. Kadere borçta kalmayalım diye, en üstten kendimize ceza kesiyoruz.

Allahla yaptığınız antlaşmayı bozduğunuzda ama, 60 gün oruç sizin dert edinmeniz gereken en son şey olmalı, çünkü Allahın sevgisiz kulları arasına alınmak, bir daha sözünüzün Allah nezdinde geçerliliği olmaması, asıl ceza bu ve sizlerin aslen düşünmesi ve dert edinmesi gereken şey bu.
"Şüphesiz Allah katında, yeryüzünde yürüyen canlıların en kötüsü, inkar edenlerdir. Artık onlar iman etmezler." "Sen kendileriyle anlaşma yaptığın halde onlar, hiç çekinmeden her defasında anlaşmalarını bozarlar" (Enfal Süresi; 55-56). Allahu Teala kötü birisini tanımlarken, yapılan antlaşmaları bozanlarıda bu tanımın içine sokuyor. Eğer Allah nezdinde kötü bir insan muamelesine maruz kalmak istemiyorsanız, Allahla yaptığınız antlaşmaya sadık kalın. Sakın niyet edip orucunuzu veya kefaretinizi yarıda kesmeye çalışmayın. Burada Allahla bir antlaşma yapıyorsunuz, Allaha verilen sözde ağır bir vebal içerir. "...Allah'la yapılan antlaşma mesuliyetlidir, mutlaka sorulur" (Ahzab Süresi; 15).

Arınma sürecinde yaşadığımız sıkıntıların kötüye gitme şansı yokmu? Arınma niyetine yola çıktıysanız, günlük hayatınızda da aktif bir günah işlemiyorsanız, o zaman endişe etmeyin, kefaret süreci içinde hayatınız kötüye gitmez. Kötülük aktif kötülük varsa size isabet eder, yoksa değil. Örneğin; hem kefaret yapıyor hemde aktif günah işliyorsanız, o zaman o kefaretiniz sizde şerlere sebep olabilir, aksi takdirde ama değil. Başınıza gelen sıkıntılar üzerinizdeki borçlardan ötürü geliyor, bu borçları siz ödediğiniz müddette emin olunki başınıza kötü birşey gelmez. İnsan eliyle kurulan mahkemeler bile sizinle varılan antlaşmalara sadık kalıyorsa, siz antlaşmaya sadık kaldığınız müddet maliyeyi şunu bunu size musallat etmiyorsa, bilinki Allah bunun ötesinde size fırsatlar ve imkanlar tanıyacak, yeterki siz verdiğiniz sözü tutun.

Siz verdiğiniz sözü tuttuğunuz müddet, emin olunki Allahta antlaşmanın kendi tarafıyla ilgili size karşı ziyadesiyle iyi ve lütufkar kalır.
"Onlar, Allah’a verdikleri sözü yerine getiren ve sözleşmeyi bozmayanlardır" (Rad Süresi; 20). "Onlar Adn cennetlerine girerler. Atalarından, eşlerinden ve çocuklarından iyi olanlarla beraber oraya girerler. Melekler de her bir kapıdan yanlarına girerler" (Rad Süresi; 23). Rabbimiz Adn cennetlerine girenleri tanımlarken, sözünü tutanlarıda bu tanıma dahil ediyor. Siz Allaha karşı verdiğiniz sözü tutarsanız, bilinki bu karşılıksız kalmıyor.

Arınma ve kötülük aynı anda olmuyor, o zaman? Aynen. İyilik ve kötülük bir arada olmaz, o yüzden cennetlikler ve cehennemlikler olabildikleri kadar birbirinden uzak ve ayrı kılınmış. Örneğin; araftakiler, bunlar ahiret hayatında cennet ve cehennemlikerin ortasında yer alacak, bunun sebebide bu hayattada ortada kalmaları. Bu insanların hayatına baktığınızda ne bu hayattan ne de ahiret hayatından vazgeçebildiklerini görüyorsunuz. Bunlar ne iyilikten vazgeçebiliyor, ne de kötülükten. Bir yandan namaz kılıyor, oruç tutuyorlar, diğer taraftan olabildiği kadar dünya nimetlerini hırs yapıyor ve mal biriktiriyorlar. Bu hayatı hırs yaptıkları içinde ahiret hayatını kaybediyorlar.

İslam dini basit bir din ve kuralları apaçık; kim bu dünyadan isterse ona bu dünyada veriliyor, kim ahiret yurdundan isterse, ona oradan veriliyor, ikisi bir arada ama olmuyor.
"Kim âhiret kazancını isterse onun bu kazancını arttırırız; kim dünya kazancını tercih ederse ona da bundan veririz; ama onun âhirette hiçbir nasibi olmaz" (Şura Süresi; 20). Siz eğer ahiret nasibinizi kaybedenlerden olmak istemiyorsanız, arınmaya çalışırken kötü yaşantınızda israr etmeyin, yeryüzü nimetleri peşinde koşmayın, yeryüzünü hırs yapmayan.

O zaman kefaretlere girmeden yaşantımızı, inancımızı çekuptan geçirmeliyiz? Aynen. Bazıları kefareti bir dilek tahtası olarak görüyor, dilekleri yerine getiren bir ibadet olarak görüyor, siz lütfen bu gaflete düşmeyin; kefaret, arınma niyetini, üzerimizdeki borçların (kul hakları) idrakını, bu borçların hayatımızı mahvettiği bilincini, bundan sonrası borçlanmayacağız aksi takdirde kader yine haciz memurlarını bize musallat eder dersini, içerir. Kefarete yönelirken bu bilinç seviyesi sizde yoksa, bu işlere girişmeyin. Örneğin; bir taraftan borcumu ödeyeceğim Rabbim, şu hacizleri üzerimden kaldır diyor, diğer taraftan da borçlanmaya (kul hakkı yemeye) devam ediyorsanız, yaşantınızı İslama uygun bir yaşantıya dönüştürmüyorsanız, bilinki kefaret süreci lehinize sonuçlanmayacak.

Özet: İlahi düzen çok basit temeller üzerine kurulmuş; ziraatta olduğu gibi hayattada kişi ektiğini biçiyor. Hangi ameli işliyorsanız, onun denginde bir rızkı biçiyorsunuz. Güzellikse güzellik, fırtınaysa fırtına. O yüzden İslam dini başına ne geliyorsa kendi eline işlediklerinden ötürü gelir diyor. Yeryüzünde temiz kalmayı başarırsak ne oluyor? Allah bizleri koruyor, kötülüğün bize isabet etmesine müsaade etmiyor. "Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltin. Siz doğru yolda olursanız, yoldan sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman Allah, size yaptıklarınızı haber verecektir" (Maide Süresi; 105). Bu Ayet bizlere hem başımıza gelen sıkıntıların kendi elimizle yaptığımız yanlışlardan ötürü geldiğini anlatıyor, hem bize garanti veriyor, kötülükten uzak durursanız, kötülük size erişemez, ben sizi korurum garantisi. Bu hayatta iyi kalmayı başaramazsak ne oluyor? Hangi alanda kötülük işlediysek, o alanda bir kötülükle kader bizi yüzleştiriyor. O yüzden Allahın Ayetleri sürekli sıkıntılar günahlarınızdan gelir diyor.

Umarız kefaretle ilgili bu soru-cevap bölümleri aklınızda kalan bazı sorulara cevap sunmuştur. Hepimizin üzerinde belirli yükler var, o yüklerin kaynağıda biz kendimiziz, ya bir önceki hayatta ya da bu hayatta işlediğimiz amellerle. Bu yük bizde ne yapıyor; hayatımızda musibetlere sebep oluyor. Neden; kimin hakkını yiyorsanız, o hak, hak sahibine iade edilmesi gerek. Bizim yaşadığımız musibet kişiye hakkını nasıl iade ediyor; mağdur ettiğiniz kişiye ne tür maddi ve manevi kayıba uğrattıysanız, siz o günahın infaz sürecine girdiğinizde sizde o maddi ve manevi kayıba uğratılıyorsunuz, o doğrultuda size bir sıkıntı isabet ediyor, siz o kayıpları yaşadıkçada, o kayıplarınız mağdurun elinden aldığınız rızıklar olarak sayılıyor ve mağdura iade ediliyor. Sizin yaşadığınız hüzün ona mutluluk olarak, sizin maddi kaybınızda ona maddi bir kazanç olarak hayatında karşısına çıkıyor. Yani, siz bir borcunuz için kefaret yaptığınızda bir yerde de birisini mutlu ediyorsunuz. O kefaretiniz mutluluk ve bol rızık olarak mağdurlara iniyor. O zaman soru şu; gönüllü olarakmı insanları mutlu etmek istersiniz, yoksa zorla, sizlere acı çektire çektiremi? Öyle veya böyle kader mağdur ettiğiniz insanları mutlu edecek ve bunu sizin üzerinizden yapacak, gönüllü olarakmı onları mutlu etmek istersiniz, kefaret gibi sizinde mutluluk duyacağı bir ibadetle, yoksa zorla benden alsınlarmı diyorsunuz?

Öyle veya böyle, ister borçlarınızı gönüllü ödeyin ister değil, kimin hakkı üzerinizde varsa, o haklar hak sahibine iade edilecek. Bu hayat veya bir önceki hayat farketmez, nerede birisinin hakkını yiyorsanız, o hak, hak sahibine iade edilecek. Bu haklar nerede bize iade ediliyor? Bir önceki hayatta yenilen haklar bu hayatta, bu hayatta yenilenlerde ahiret hayatında iade ediliyor. Nasıl; o nimetler elinizden alınarak. Kendi elimizle kendimize bulaştırdığımız bu sıkıntılara katlanmak zorundamıyız? Ahiret hayatında katlanmak zorundasınız, ama bu hayatta değil. Bir önceki hayattan getirdiğimiz yüklerin güzel tarafı bu, o yüklerin diyetini ödeyerek o yüklerden bu hayatta kurtulabilir ve bu hayatta çok mutlu ve huzurlu bir hayat sürdürebiliriz. Örneğin; ahiret hayatına taşıdığınız yüklerden bir diyetle kurtulma şansınız yok.
"Şüphesiz inkâr edip kâfir olarak ölenler var ya, dünya dolusu altını fidye verseler bile bu, hiçbirisinden asla kabul edilmeyecektir. Onlar için elem dolu bir azap vardır. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur" (Al-i İmran Süresi; 91). Ahiret hayatına taşıdığımız yükleri bir diyetle kapatamıyoruz, bir önceki hayattan bu dünyaya getirdiğimiz yükleri ama kapatabiliriz.

Siz hangi yolu tercih edeceksiniz? Ahiret hayatında olduğu gibi bu dünyada da acı çeke çeke günahlardan arınmayımı tercih edeceksiniz, yoksa Allahın sunduğu çıkış yolunu (kefaret) kullanmayı tercih edenlerdenmi olacaksınız. Biz gönüllü olarak borcunuzu kapatanlardan olmanızı dileriz. Ahiret hayatına taşıdığımız yükler nasıl canımızı yaka yaka üzerimizden kalkacaksa, bu dünyaya getirdiğimiz yüklerde canımızı yaka yaka üzerimizden kalkacak. Bizim size tavsiyemiz, bu acıları bu hayatta çekmek zorunda değilsiniz, para ödeyerek, oruç tutarakta bu borçlardan kurtulabilirsiniz. Bu hayatınız size zindan olmak zorunda değil, bu hayatta bizlere çözüm yolları sunulmuş. Bilhassa bu çözüm yollarını biliyor, örneğin kefaret, yinede yapmıyorsanız, o dokularınızın veya çocuklarınızın acı çekmesine müsaade ediyorsanız, o zaman vebal altına girdiğinizi biliniz. O dokular ve çocuklarınız bunun hesabını sizden soracak, çözümü vardı, niye çözüme yönelmedin, neden o acıları çekmemize müsaade ettin deyip sizden şikayetçi olacaklar. O yüzden bilgi demek, vebal demektir diyoruz. Yapmanız gerekeni yapmadığınız zaman, o süre içinde yaşanılan olumsuzlukların hesabı size yükleniyor.

Düne kadar müslümanlar bu dua ile üzerlerindeki yüklerden korunmaya çalışıyordu;
"Allah hiçbir kimseyi, gücünün yetmediği bir şeyle yükümlü kılmaz; lehinde olanı da kendi kazandığıdır, aleyhinde olanı da kendi kazandığıdır. Rabbimiz! Unutur veya yanılırsak bizi cezalandırma! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Üstesinden gelemeyeceğimiz şeyleri boynumuza borç kılma! Bizi bağışla, ayıplarımızı ört ve bize rahmetinle muamele buyur! Sen bizim sahibimiz ve yardımcımızsın; artık inkârcı topluluğa karşı bize yardım et!" (Bakara Süresi; 286). Düne kadarda müslümanların bu dua ile yetinmesi doğaldı, çünkü ortalıkta kefaret ilmi yoktu. Kefaret ilmin açığa çıkışıyla birlikte ama, müslümanların üzerine bir vebal indi, dualarınızı eyleme geçirme vebali. Bu saatten sonra dualarla yetinmenizi Allah kabul etmez, sahada fiili eylem bekler. Musibet başa çattığı zaman borcu ve Allahı hatırlayanlardan da olmayın. Musibet başa gelmeden önleminizi lütfen alın. Bu Ayet bizlere hem leh veya aleyhte yaşadıklarımızın kendi kazancımızın ürünü olduğu, kendi elimizle işlediğimiz amellerin sonucu ortaya çıktığını bize hatırlatıyor, hem üzerimizdeki o yüklerden bizi haberdar ediyor, hem o yüklerin bir borç olduğunu bize anlatıyor, hemde bir dua içeriyor, o yüklere karşı bizi koru Rabbim duasını.

Bu dua ile de yazımızı sonlandıralım inşallah;
"Rabbimiz! Unutur veya yanılırsak bizi cezalandırma! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Üstesinden gelemeyeceğimiz şeyleri boynumuza borç kılma! Bizi bağışla, ayıplarımızı ört ve bize rahmetinle muamele buyur! Sen bizim sahibimiz ve yardımcımızsın; artık inkârcı topluluğa karşı bize yardım et!". Kendinize, ailenize, sevdiklerinize, size sevenlere, milletimize, devletimize, müslüman kardeşlerimize ve dinimize çok iyi bakınız. Allaha emanetsiniz. -12.11.2025.







kelimelerden türemiş hurafeler